Yağmalanan Ayasofya...
İstanbul IV. Haçlı Seferi sırasında, 1204-1261 yıllarında Latinler tarafından işgal edilince gerek kent, gerekse Ayasofya yağmalanmış ve oldukça harap bir duruma gelmişti.
1261 yılında Doğu Roma İmparatorluğu kenti tekrar ele geçirdiğinde, Ayasofya da yeniden elden geçirilip tamir edilmişti.
İstanbul'un Fethi ve cami olan Ayasofya:
Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed'in1453'te İstanbul'u fethetmesiyle camiye çevrilmiştir.
Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını sürdürmüştür.
Kilise olan Ayasofya, 1453'te camiye dönüştürüldüğünde Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet'in gösterdiği büyük hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş, içermeyenler ise, olduğu gibi bırakılmıştır, yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir.
Mimar Sinan'ın minareleri:
Yapıldığı tarihten itibaren çeşitli depremlerden zarar gören yapıya, hem Doğu Roma, hem de Osmanlı Döneminde destek amacıyla payandalar yapılmıştır. Mimar Sinan tarafından yapılan minareler ise, aynı zamanda yapıda destekleyici payanda işlevi görmüştür.
Osmanlı Dönemi'nde, 16. ve 17. yüzyıllarda, Ayasofya'nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenmiştir.
Ayasofya Mustafa Kemal Atatürk'ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilmiş ve 1 Şubat 1935'te müze olarak, yerli ve yabancı ziyaretçilere açılmıştır.
Bir baş yapıt
Dünya'nın en eski katedrali olan Ayasofya, yapıldığı dönemden itibaren yaklaşık bin yıl boyunca 1520'de İspanya'daki Sevilla Katedrali'nin inşaatı tamamlanana dek dünyanın en büyük katedrali ünvanına sahip olmuştur.
Günümüzde yüz ölçümü bakımından dördüncü sırada yer almaktadır.
Ayasofya'nın inşaatı o devir için imkansız gibi görünen bir sürede, yani beş yılda tamamlanmış. Rivayete göre bu iş, inşaatta çalışan binlerce işçinin yanı sıra manevi işçilerle; yani cinler, devler ve perilerle başarılmış.
Süleyman Peygamberin emriyle işte bu devler, periler, cinler yüce bir saray yapılması için Elbürz ve Kaf dağlarından çeşit çeşit ve renkli mermer sütunlar kesip getirmişler.
İşte Ayasofya'nın sütunları da bunlarla yapılmış. Devlerden biri de;
''benim de burada izim kalsın'' diye mermere vurarak orada elinin izini bırakmış.
O iz hala Ayasofyadaki o mermerde durur.
Meryem'in gözyaşı:
Ayasofya'nın yapımı sırasında İmparator Justinianos inşaatı kontrol etmek için sık sık Ayasofya'ya gelirmiş. Kontrol için yine bir gün Ayasofya'da dolaşırken çok şiddetli bir baş ağrısına tutulmuş.
Bu sırada bir direğe başını dayamış ve baş ağrısı tamamen geçmiş.
İmparator, dikkatlice sütuna baktığında, sütunda ufak bir delik olduğunu ve bu delikten bir yaşın süzüldüğünü görmüş.
Bu yaşın, Meryem Ana'nın gözyaşı olduğunu ve kendisini iyileştirmesi için Tanrı tarafından gönderildiğini düşünmüş.
Halk, bu mucizeden haberdar olunca sütun kutsal kabul edilmiş.
Bundan sonra hastalıklarının iyileşmesini isteyenler Ayasofya'ya gelmeye başlamışlar.
Bu sütundaki deliğe parmaklarını sokarak, parmaklarını ıslatan suyu hasta olan bölgelerine sürerlermiş.
Çünkü bu suyun Hazreti Meryem'in gözyaşları olduğuna ve böylece hastalıklarının iyileşeceğine inanırlarmış.
Yine efsaneye göre;
Tufan'dan beri Hz.Nuh'un gemisi, Cudi Dağı üzerinde durmaktaymış.
İstanbul'un kurucusu Kral Vezendon'un zamanında kızı Ayasofya, ilk bina yapılırken Hz.Hızır'ın işaretiyle Nuh Peygamber'in gemisinin tahtalarını getirtip Ayasofya'nın kutlu orta kapısını bu tahtalarla yaptırmış.
Evliya Çelebi'ye göre kapının üzerinde hala gemi çivilerinin yerleri dururmuş.
Ayasofya'nın kubbesi yapılırken zamanın keşişleri imparatora, ''Eğer bu kubbenin depremden zarar görmeden, kıyamete kadar ayakta kalmasını istiyorsan, tuğlaların arasına geçmiş peygamberlere ait kemikleri koymalısın, '' demişler. Keşişlerin bu tavsiyesini tutan imparator da Arap ülkelerinden, geçmiş peygamberlerin kemiklerini bulup getirtmiş ve kubbeye koydurmuş.
Kutlu Saat:
Ayasofya'nın yapımına başlanmadan önce zamanın müneccimleri, uğurlu bir saat gözetmişler.
''Ey Süleyman, yendim seni!''
Ayasofya'nın inşası bittiğinde imparator, gümüş tekerlekli altından bir arabaya binip mabede gelmiş. Bina o kadar görkemli ve muhteşemmiş ki mihrabın karşısında durup, ''Ey Süleyman, yendim seni!'' diye haykırmış Justinianos.
Kaynak; listelist.com/ayasofya-hakkinda.
