Ebu Musa el-Eş'ari...
Asıl adı; ''Abdullah bin Kays'' olan Ebu Musa, Yemenlidir.
Memleketinde bulunduğu sırada Son Peygamber'in zuhur ettiğini ve Mekke'den Medine'ye hicret ettiğini işitince hiç tereddüt etmeden Müslüman oldu.
İslamiyet'in Yemen'de yayılması için büyük gayret sarf etti.
Gün geçtikçe, Yemen'de Müslüman olanların sayısı artmaya başladı.
Ebu Musa da kendi kabilesinden olan Eş'arilerden bir kafileyle Medine'ye hicret etmek üzere hazırlandı. Kendisi bu hadiseyi şöyle anlatıyor;
''Biz Eş'ariler Yemen'deyken, Resulullah'ın peygamber olarak gönderildiğini ve Medine'ye hicret ettiğini duyduk.
Biz de Ebu Bürde ile Ebu Ruhm kavmimizden
53 kişiyle birlikte Resulullah'ın yanına gitmek üzere muhacir olarak Yemen'den çıkmıştık.
Bir gemiye bindik.
Fakat havanın muhalefetiyle gemimiz bizi Habeşistan hükümdarı memleketine çıkardı.''
Habeşistan'dan gelen muhacirler Medine'ye ulaştıklarında İslam mücahitlerinin,
Yahudilerin elinde bulunan Hayber'in fethine gittiklerini öğrendiler.
Kendileri de cihat aşkıyla yanıp tutuşuyorlardı.
Hiç vakit kaybetmediler. Medine'de kalmadan hemen Hayber'e hareket ettiler.
Fakat oraya vardıklarında fethin tamamlandığını gördüler.
Peygamberimiz, onların dönmelerine çok sevindi. Habeşistan muhacirlerini karşılayarak onların hepsine, savaşa iştirak etmiş gibi ganimetten hisse verdi.
Muzaffer ordu Hayber'den dönüyordu. Peygamberimiz, Hz. Ebu Musa'yı bineğinin terkisine almıştı.
Bir ara ona şöyle seslendi:
''Ya Abdullah! Sana cennet hazinelerinden bir kelime söyleyeyim mi?''
Ebu Musa, ''Annem babam sana feda olsun,
söyle ya Resulallah!'' dedi.
Peygamberimiz, ''La havle vela kuvvete illa billah, de.'' buyurdu.
Eş'ariler Medine'ye yerleştiler.
Bir seferinde Resulullah, onlara şu müjdeyi verdi;
''Ey gemi yolcuları!
Emin olunuz ki, sizin için iki hicret sevabı vardır.''
Eş'ariler için hiçbir söz, Peygamberimizin bu mübarek sözü kadar güzel ve sevindirici olmadı.
Onların sevinci bununla da kalmadı.
Peygamberimiz, ''Eş'ariler bendendir, ben de onlardanım, ''buyurunca sevinçleri kat kat arttı.
Ebu Musa el-Eş'ari, Tebük Savaşı'na, Mekke'nin Fethi'ne ve Huneyn Savaşı'na iştirak etti.
Huneyn'de mücahitler tarafından bozguna uğratılan Havazinlerden bir kısmının Evtas Vadisi'nde toplandıkları görüldü.
Peygamberimiz, Ebu Amir el-Eş'ari Hazretleri'ne bir sancak vererek, bazı mücahitlerle birlikte, toplanan düşmanın üzerine yolladı.
Evtas'ta mevzilenen düşman, kendisini savunmaya geçti.
Teke tek yapılan vuruşmada, kumandan Hz. Ebu Amir, Havazinlerden birçoğunu yere serdi.
Mızraklarla vuruşma başlayınca, Hz. Ebu Amir yaralandı sancağı Ebu Musa'ya vererek onu kumandan tayin etti.
Ona isabet eden ok hala duruyordu.
İsteği üzerine Ebu Musa oku çıkardı.
Okun çıktığı yerden şiddetli bir şekilde kan akmaya başladı.
Ebu Amir şehit olacağını anlayınca şöyle dedi;
''Resulullah'a benden selam söyle ve ona kendisinden dua istediğimi haber ver.''
Bir müddet sonra da, aldığı yaranın tesiriyle şehit olarak hayata gözlerini yumdu.
Hz. Ebu Musa, neticeyi haber vermek için Peygamberimizin yanına gitti.
Resulullah, iplerle örülmüş bir sedirde yatıyordu.
İpler sırtında ve yanlarında iz bırakmıştı.
Hz. Ebu Musa, amcası oğlu Ebu Amir'in şehit olduğunu haber verince, kalktı ve abdest aldı.
İki elini kaldırarak; ''Ya Rabbi, Ebu Amir'i affet!'' buyurdu.
Ebu Musa kendisine de dua etmesini isteyince ona da şöyle dua etti;
"Allah'ım! Abdullah bin Kays'ın da günahlarını bağışla.
Onu kıyamet gününde makbul bir makama kavuştur."
Ebu Musa hayatı boyunca Peygamberimize hizmet etti.
O mübarek nuru bir gölge gibi takip etti.
Ebu Musa'nın, Peygamberimizin yanında ayrı bir yeri vardı.
O, "Sahib-i Resulullah ''Peygamber Dostu''" olarak meşhurdu.
Peygamberimiz bazen onu fedakârlıklarından, azim ve sebatından, ilme ve ibadete olan düşkünlüğünden dolayı şevklendirmek için müjdeler verirdi.
Bu müjdelerden birisi şudur:
Bir akşam Hz. Ebu Musa, yatsı namazını Peygamberimizle kılabilmek için mescide gitti.
Ancak Peygamberimiz her zamanki vakitten biraz geç geldi.
Ebu Musa, Peygamberimiz gelinceye kadar bekledi. Peygamberimiz, bekleyenlere yatsı namazını kıldırdıktan sonra şu müjdeyi verdi:
"Gitmek için acele etmeyiniz, sizlere müjdem var; İnsanlar arasında sizden başka bu saatte namaz kılan hiç kimsenin bulunmaması,
Allah'ın size bir nimetidir."
Bir Kur'an bülbülü olan Ebu Musa, Kur'an öğrenmek için her türlü fırsatı ganimet bilir, Allah'ın kelamını en güzel şekilde okumaya çalışırdı. O, Kur'an'ı sesiyle süsleyen sahabilerden birisiydi.
Çok güzel okurdu.
halletmeye çalışmaktı.
Peygamberimiz, Muaz bin Cebel'i ve Ebu Musa'yı yolcu ederken onlara şu tavsiyede bulundu:
"Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız;
müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz."
