Toprağın kabul etmediği ceset...!
Mekke'nin fethinden sonraki Huneyn günleriydi.
Bir sahabe müfrezesi cıvarda geziyor, düşmanın ani baskınlarına mani olmaya çalışıyordu.
İşte bu sırada müfreze çölde bir atlı ile karşılaştı.
Atlı, hemen selam verdi; "onlar da selamını aldılar."
Bu demekti ki; selam veren Müslüman, alanlar da selamına mukabele etmekle, aramızda bir düşmanlık yok, "Sen bizden eminsin, korkma" demekti.
Ama buna rağmen müfrezede bulunan Muhallim bin Cessame okunu çekmiş ve adamı atından düşürerek oracıkta öldürmüştü.
İşte bundan sonra, öldürülen Amir bin Azbat'ın yakınları toplanıp, savaş meydanında bir ağacın altında istirahat etmekte olan Resulüllah (S.A.V.) Efendimiz'e geldiler.
Kısas talebinde bulundular.
"Ya Resulellah, bu Muhallim bin Cessame nasıl bizim kadınlarımızın ciğerini yakıp gözlerinden yaşlar akıttıysa, biz de onu öldürmek suretiyle onun çoluk-çocuğunun gözlerinden yaşlar akıtacağız."
Bu bizim hakkımızdır.
Muhallimi bize teslim eyle, diye ısrar etmeye başladılar.
Ancak Muhallim'in lehinde şahitlikte bulunanlar da vardı.
Mesele pek de net değildi.
Selam verenin aslında Müslüman olmayan bir düşman savaşçısı olabileceği de ileri sürülüyordu. "Korkudan selam verdi" deniliyordu.
Bundan dolayı Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz, "Size diyetini vereyim, kısastan vaz geçin" diyerek ölenin yakınlarını razı etmeye çalışmış, bunda da muvaffak olarak 100 deveye sulhu temin etmişti.
Ama Muhallim için mesele bu kadar kolay bitmeyecekti.
Çünkü Muhallim, selam veren bir adamı öldürmüştü.
Bu öyle geçiştirilebilecek bir hadise değildi. Görünüşte de olsa Müslüman'dı öldürdüğü insan. Nitekim Muhallim'e telkinde bulundular;
"Git, Resulüllah (S.A.V.)'tan özür dile;
senin için Allah'tan af talep etsin, kurtul", dediler.
O da Resulüllah (S.A.V.)'ın huzuruna gelip yaptığından özür dileyerek, Allah'tan af dilemesini istedi.
Ancak böyle bir iki cümlelik özürle koskoca bir adamı öldürmenin cezasından kurtulunabilir miydi?
Şayet böyle kolay olacaksa, adam öldürmenin çok basit bir vak'a olduğu anlaşılmayacak mı idi?
Öyle ya, istediğin insanı öldür, sonra Resulüllah'ın huzuruna çık, bir özür dile, mesele bitsin! demek olmaz mıydı? Nitekim Resulüllah (S.A.V.) Efendimiz, af isteyen Muhallim'e karşi hiç görülmedik tarzda bir tavir ortaya koyarak şöyle buyurdu:
"Selam veren adamı nasıl olur da öldürürsün?
Sana bu salahiyeti kim verdi!"
Muhallim, "Özür dilerim ya Resulellah, benim için Allah'tan af dile" diyerek sözlerini üç defa tekrar ettiyse de, Efendimiz (S.A.V.) her defasında:
"Selam vereni öldüreni Allah affetmesin, " çık git buradan! diyerek Muhallim'i hem huzurundan kovdu; hem de affını istemek yerine, aftan mahrum kalmasını diledi.
Böylece huzurdan uzaklaşan Muhallim bir haftadan fazla yaşamamış, üzüntüsünden ölmüş, yakınları da onu bir mezarlığa defnetmişlerdi.
Ne var ki haksız yere adam öldüren Muhallim'i mezar da kabul etmemiş, sabahleyin bakanlar, onu toprağın dışarıya attığını görmüş, gelip Resûlüllah (S.A.V.)'a durumu haber vermişlerdi. Sevgili Peygamberimiz: "Siz onu gömün"buyurdu.
Öyle yaptılar.
Gel gör ki, toprak bir türlü kabul etmiyor, gece yine dışarıya attığı görülüyordu.
Gelip çaresizliklerini anlatan yakınlarına,
Fahr-i Kainat Efendimiz'in son cevabı şöyle oldu:
"Siz yine onu mezarına gömün; toprak ondan daha kötülerini kabul etmiştir, onu da kabul edecektir.
Ancak Allah size ders vermek istiyor, masum bir adamı öldürmenin Allah indindeki kötülüğünü göstermek için size bir ibret örneği veriyor.
Sakın haksız yere bir cana kıymayın, selam vereni öldürmeyin demiş oluyor."
***
FTÖ TERÖRÜ:
Bu necip milletin topraklarında doğarak, kendisini din alimi olarak tanıtabilmek için kürsülerde ağlayarak vaazlar vererek, bu halkın güvenini sağlayarak, müslüman Türk Milletinin ve topraklarının Haçlıların eline sunma hainliği ile yetinmemiş,
Türk Ordusu'nun içerisine de hainlerini sızdırarak, darbe teşebbüsü altında yüzlerce Müslüman Türk'ün ölümüne ve yaralanmalarına vesile olmuştur.
Bu nedenle yukarıda arzettiğim sahabe gibi toprak,
bu hainin cesedini asla kabul etmeyecektir.
