22 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Dicle ve Fırat arasında çıkacak savaş...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Peygamber Efendimiz (s.a.v) neler bildirmiş. 

Bir toprak ve belde hakkında kader hükmünü verdi mi, artık bu hükmün şöyle veya böyle işlediğini görüyoruz ve ürperiyoruz. 

Allah'a sığınmalıyız ki, zalimler arasına bizi de yazmasın; 

azabını hak edenlerden olmayalım. 

Bunun için Allah'a dua etmeliyiz, Allah'ın bizi de gazap edecekleri arasına almasından korkmalıyız, korkmalıyız, korkmalıyız! Ve savaş merkezinde yara alan ve vurulan günahsızlar ve mâsumlar lehine, onların yaralarının bir an önce sarılması için, akan kanın bir an önce dinmesi için en azından dilimizden dualarımız eksik olmamalı.

Kerbela gününden beri savaş konulu bir çok hadis-i şerifin manasının, Maveraünnehir de denilen Dicle ve Fırat civarı topraklarda, bugünkü ifadesiyle Irak topraklarında çıktığını görüyoruz. 

Bu topraklar savaşı ve kanı neden bu kadar üzerine çekiyor; 

bunu kader-i İlahi'nin takdirine havale etmekte fayda var.

Nitekim, Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam bildirir ki; 

''Hazret-i Hüseyin Kerbela'da katledilecektir'' bakıyoruz, Kerbela'da bir kara, kapkara gün yaşanmış! Ufuklar kararmış!

Yine Peygamber Efendimiz bildirir ki; 

''Müslümanlar Türk'lerle savaş etmedikçe kıyamet kopmaz. 

Onlar öyle bir kavim ki, yüzleri deri üstüne deri kaplanmış kalkanlar gibi etlidir. 

Kıl elbiseler giyerler ve kıl ayakkabılar içinde yürürler.'' 

Bakıyoruz, hadis-i şerifin işaret buyurduğu veçhile, Müslümanlar Emeviler zamanında Türklerle savaşmışlar. 

Sonra büyük musibet Tatarlardan gelmiş; 

Hicri altıncı yüzyıldan sonra Cengiz Han çıkmış ve doğuyu ateşe vermiş. 

Bağdat'ı harab etmiş. 

Geri kalan Tatarlar, topal manasına gelen Leng lakabıyla meşhur Timur adındaki kişi gelinceye kadar tahribata devam etmişler. 

Timur, Şam diyarına geçmiş, oraları talan etmiş. Şam şehrini yakıp harabeye çevirmiş. 

Böylece; Resulullah'ın haber verdiği hususların hepsinin zuhur etmiş olduğunu görüyoruz.

Yine Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam buyurur ki; 

''Fırat nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmaz. 

Onun üzerine insanlar savaşırlar. 

Yüz kişiden doksan dokuzu öldürülür. 

Onlardan her biri; 

''Herhalde savaşı ben kazanacağım'' der.

Bu hadis-i şerifin bize düşündürdüklerine gelince;

Peygamber Efendimiz; 

Fırat'ın suyu ile ilgili olarak, altın değerinde olacak bir devreye, mecaz yoluyla işaret vermiş olabilir.

Yapılacak barajlardan elde edilecek altın değerinde gelirlere ''altın'' sözüyle işaret edilmiş olabilir.

Fırat'ın suyu tamamen çekilerek, altında çok büyük altın ve petrol yataklarının çıkacağı bildirilmiş olabilir.

O bölgenin, İslam aleminin bünyesinde, İslam dışı güç ve kuvvet merkezlerinin de dikkatini çekecek ve iştahını kabartacak ölçüde zenginliklere sahip olmasıyla, ehl-i dünyanın başını döndüreceği; 

bundan dolayı da sırf dünya için yaşayanların o bölge üzerinde tamah gösterecekleri ve savaşacakları bildirilmiş olabilir.

Neticede, o bölgenin sırf dünyevi zenginliklerinden dolayı, bir dinamit gibi, potansiyel bir tehlike barındırdığının Peygamber Efendimizin diliyle işaret edilmiş olduğunda şüphe yoktur. 

Bu haberlerin ve yorumların bir çoğu da mecazi ve ileride zuhur edebilecek cinstendir.

Peygamber Efendimizin bildirdiği haberlerin çıktığını gördükçe bir yandan, bütün kalbimizle,  

''doğru söyledin Ya Resulallah!'' diyerek, imanımızı yenilerken; 

diğer yandan akan ve dinmeyen kanlar için, ağlayan çocuklar için, ezilen ve vurulan masumlar için, katledilen ve öldürülen halklar için,  

o toprakların şehit edilen sahipleri için Allah'a dua etmeye devam etmeliyiz; 

o topraklar için ölen yerli halkın şehit sevabıyla taltif edilmelerini, kalanlarının da sıhhat, selamet ve sabır içinde yaşamalarını rahmet-i İlahiye'den niyaz etmeye devam etmeliyiz. 

Dualarımızı o insanlardan esirgememeliyiz. 

Onlar bir kurtuluş savaşı veriyorlar; 

bunda şüphe yoktur!

Iraklı insanların bu savaşının, bizim 1914-1918 arası Çanakkale'yi ve bir çok ülke topraklarını yine İngilizlere ve sair düşman güçlerine ''Geçilmez'' yaptığımız onurlu savaştan ne farkı var? 

Iraklılar davalarında şüphesiz haklıdırlar. 

İnşallah haklı oldukları için Allah nezdinde de üstündürler. 

Ve inşallah Iraklılara çöreklenen ve koalisyon güçleri denilen bu kara haçlılar kabusu, kum çöllerinde boğulmaya çoktan hüküm giymiştir. 

Bu hüküm infaz aşamasındadır. 

Allah'ın izniyle, dünya bunu görecektir.

Kaynak; fikih.firatin-suyu.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *