26 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Hafif yağmur
11°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Beyhaki...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Hadis alimlerinin ileri gelenlerinden ve Şafii fıkhının önemli simalarından olan Ahmed bin Hüseyin Beyhaki, 994 tarihinde Nişabur'a bağlı Beyhak'ın Hüsrevcird Köyü'nde dünyaya geldi. 

Doğduğu köye nispetle Hüsrevcirdi lakabı da olup, künyesi, Ebu Bekr Ahmed b. Hüseyn b. Ali el-Beyhaki şeklindedir. 

Ancak, daha çok Beyhaki ismiyle tanınmaktadır. Çocukluğu Beyhak'ta geçti ve ilk tahsilini de burada yaptı. 

On beş yaşından itibaren hadis derslerini almaya başladı. 

Bilahare Ebü'l-Feth Nasır b. Muhammed el-Mervezi'den fıkıh dersleri aldı.

Daha fazla ilim öğrenmek gayesiyle İsferayin,  

Tus, Hemedan, İsfahan, Rey, Nişabur,  

Bağdat, Küfe ve Mekke olmak üzere bir çok şehri dolaştı. 

Akabinde Hadis ilmine ağırlık vererek, bu alanda daha fazla yoğunlaşmaya başladı. 

Hadis alimi Hakim en-Nisaburi'den önemli ölçüde faydalandı. 

Bununla beraber bir çok alimden muhtelif dersler aldı. Çok genç yaşta eserler yazmaya başladı.

Hadis ilminde önemli bir aşama kat ettikten sonra rivayetlerde bilinmeyen kusurları bulup ortaya çıkarmaya, birbirine zıtmış gibi görünen hadisleri de vuzuha kavuşturmaya çalıştı. 

Fıkıh konusunda Şafii fıkhına mensup olup, üstünlüğünü savunarak bu alanda önemli eserler vücuda getirdi. 

Bu hizmetinden dolayı Şafii fıkhının yayılmasında çok büyük katkısı oldu. 

Muhtelif ilimlerdeki derin vukufiyetinden dolayı bazı alimlere göre, mezhep kurup içtihat edebilecek bir dereceye yükseldi. 

Ancak, böyle bir şeye teşebbüs etmedi. 

Çok sayıda eser yazarak benzeri pek görülmeyen derecede bir külliyata sahip oldu. 

Selçuklu sultanı Tuğrul Beyin veziri olan Abdülmülk'ün Eş'ari alimlerine yönelik baskılarından dolayı, kendisi de bu baskılardan etkilendiğinden memleketinden ayrılarak Mekke'ye gitti. 

1066 yılında Nişabur'da vefat etti. 

Cenazesi buradan kaldırılarak doğduğu köy olan Hüsrevcird'e nakledilerek burada defnedildi.

Beyhaki, ömrü boyunca maddi sıkıntı çekmesine rağmen, ilim uğruna her türlü zorluğu göze aldı. 

Hadis nakillerinde çok titiz davrandı. 

Kesin emin olmadığı, kaynağından şüphe ettiği nakilleri eserlerine almadı. 

Yaşantısında Sünnet-i Seniyyeyi ve Ashab-ı Güzinin tarzlarını örnek aldı. 

Şeyhü'l-Kudat İbnü'l-Beyaki oğlu İsmail,  

torunu Ubeydullah bin Muhammed,  

Furavi, Zahir bin Tahir, Ebü'l-Meali Muhammed bin İsmail el-Farisi'nin aralarında bulunduğu önemli talebeler yetiştirdi.

 

Fikirleri:

Kainatta cereyan eden olaylarda mükemmel bir düzenin müşahede edilmesi, varlık aleminde birbirine zıt unsurların bir arada ve uyum içinde olması, peygamberlerin gösterdikleri mucizelerin Allah'ın varlığına önemli deliller teşkil ettiğini ve peygamberlerin nakille ortaya koyduklarıyla birlikte destekleyici unsur teşkil ettiğini ifade eder. 

Kadere inanmayı, Allah'ın ilim, kudret ve irade sıfatlarının bir gereği olarak görmek gerektiğini, kullarının fiilleri de dahil olmak üzere her şeyin Allah'ın tasarrufunda olduğunu beyan eder.

Kur'an-ı Kerim'in Hz. Muhammed'in (sav) en büyük mucizesi olduğunu yazar. 

Kur'an-ı Kerim'in; 

felsefe, din, ahlak, astronomi ve fen bilimleri gibi büyük ihtisas gerektiren konuları ihtiva etmesine rağmen, ümmi bir insan aracılığıyla gönderilmesinin aşikar bir mucize olduğunu,  

bu muazzam Kitaptan istifade ile sayısız eserin vücuda getirilmiş olduğuna dikkati çeker.

Ölüm esnasında, ruhu teslim tarzı ile ölmüş olunan yerin, kabir azabının görülüp görülmeyeceğine dair bir fikir verebileceğini, ahirette hesaba çekilmenin toplu şekilde olacağını, cennette dört makamın mevcut olduğunu yazar.

İman ilahi buyruklara itaat etmekle kuvvet bulur, uymamakla zayıflar. 

Ancak, bunu imansızlık olarak görmemek gerekir. Allah'a şirk koşulmadığı sürece imansızlıklarına hükmedilmez. 

Sadece kamil manada bir iman sahibi olmadıkları söylenebilir. 

İman ile İslam'ın aynı manaya geldiğini savunur. Kafirlerin, iman mükellefiyeti ile beraber İslami emir ve yasaklarına uymamaktan da sorumlu tutulacaklarını kaydeder.

Kur'an-ı Kerim'in ihtiva ettiği ilimler üzerinde yoğunlaşarak, icazı hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaya çalıştı ve bu noktadaki harikalığını müşahede etti. 

İlahi sıfatları ispat yoluna giderken kendine özgü bir metot kullanarak, Allah'ın güzel isimlerinden esma-i hüsna hareketle ispatlamaya çalıştı.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *