Kusay İbn Kilab...
Hz. Peygamber'in (sav)'in ecdadı şöyle sıralanmıştır;
Abdullah, Abdulmuttalip, Haşim, Abdumenaf, Kusay, Kilab, Murre, Ka'b, Luvey, Galip, Fahr, Malik, Nazr, Kinane, Huzeyme, Müdrike,
İlyas, Mudar, Nizar, Ma'd, Adnan..
(İbn. Esir)
Genelde onun nispeti, Ma'd İbn. Adnan'a kadar şu şekildedir;
''ama Adnan'dan öteye, Hz. İsmail'e kadar sayı ve isim bakımından ihtilaflıdır.
İbn. Abbas'ın peygamber efendimizden naklettiği rivayete göre; onun soyu konusunda, Adnan'dan ileri gidilmemelidir; zira Hz. Peygamber'in kendisi atalarının isimlerini beyan ettiğinde,
Adnan'dan öteye geçmiyordu ve başkalarını da onun soyunu Hz. İsmail'e kadar vardırmalarından men etmişti.''
Yine Araplar arasında bu hususta meşhur olan bilginin doğru olmadığını buyururdu.
Bu yüzden biz de burada kesin ve meşhur olan bölümle yetinip bunlarla ilgili açıklamaya geçiyoruz.
Adı geçen şahıslar, Arap tarihinde meşhurdurlar ve İslam tarihinde onlardan bazılarının hayatı yer alır.
Hz. Peygamber'in (sav) bazı diğer ecdadının hayatlarını konumuzla fazla ilgisi olmadığından, açıklama gereği duymuyoruz.
Kusay, Peygamber efendimizin dördüncü ceddidir.
Onun annesi Fatma, ''Kilab'' kabilesinden biriyle evlendi.
Çok geçmeden ''Zühre'' ve ''Kusay'' adında iki çocuk dünyaya getirdi.
İkincisi henüz beşikteyken, Fatıma'nın eşi vefat etti.
O da yeniden ''Rabia'' adında bir adamla evlendi ve eşiyle birlikte Şam'a gitti.
Kusay, Rabia'nın kabilesiyle aralarında ihtilaf olana dek, onun gerçek evladı gibi himayesi altında idi. Sonunda onu kendi hanedanlarından dışladılar.
Annesi durumdan oldukça etkilendi, onu Mekke'ye geri getirmek zorunda kaldı.
İlahi takdir onu Mekke'ye doğru sürükledi.
O'nun gizli yetenekleri, kısa zamanda kendi üstünlüğünü Mekkelilere ve özellikle Kureyş'e kabullendirmesine neden oldu.
Az bir zaman zarfında, Mekke hükümeti ve Kabe'nin anahtarlarını elinde bulundurmak gibi önemli makamları kendine has kılmayı başardı.
Öyle ki, o beldelerin tek hakimi konumuna geldi.
O kendisinden birçok eser geride bıraktı.
Onlardan bazıları şöyledir;
''Halkı Kabe etrafında ev yapmağa teşvik etti ve Arap büyüklerinin bir araya gelerek, kendi aralarında konuları görüşüp konuşmaları için, ''Daru'n-Nedve'' adıyla anılan bir şura toplantı yeri tesis etti.
Sonunda onun da hayat güneşi, beşinci miladi asırda batıverdi.
Kendisinden sonra neslini devam ettirecek, Abduddar ve Abdumenaf adlarında iki oğlu vardı.''
Kaynak; İbn Esir, el-Kamil, Sire-i Halebi.
***
Darü'n-Nedve:
Kabe'nin tam karşısına gelen yerde parlamento vardı. İsmi; ''Darü'n-Nedve''.
''Makam-ı Hanefi'' de burada bulunuyordu.
Yani;
Osmanlı imparatorluğu döneminde dört mezhep imamının, yani Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli'nin, Kabe'nin dört tarafında makamları vardı.''
Zamanla hacıların sayısı arttığından, tavafı kolaylaştırmak için, bu makamlar yıktırılmıştır. Tarihçiler Makam-ı Hanefi'nin olduğu yerde,
Darü'n-Nedve'nin olduğunu belirtmektedirler.
Darü'n-Nedve, Mekke Şehir Devletinin parlamentosu niteliğinde idi.
Bu evin daha başka kullanma yönleri de vardı. Dışarıdan, Mekke'ye bir kervan gelecek olursa Darü'n-Nedve'de durur ve Mekkeliler gelip bunlarla konuşur, alışveriş yaparlardı.
Kur'an-ı Kerim de bundan bahsetmektedir. ''Geceleyin de Cemaat halinde ve Beyt'in etrafında hezeyanlarda bulunuyordunuz''(Şu'ara; 67).
Darü'n-Nedve'de yapılan başka bir merasim de şuydu;
''Herhangi bir kız buluğa erdiği zaman Darü'n-Nedve'ye getiriliyor ve ona yeni bir elbise giydiriliyordu.''
Bunun manası şuydu;
''Bu kız artık buluğa erdi. Bununla evlenmek isteyen evlenebilir''.
Bu merasim herkesin gözü önünde cereyan etmekteydi.
Peygamberimize ait şöyle bir olay nakledilir;
''Hz. Hatice, Zeyd b. Harise'yi köle olarak satın alıp Hz. Peygamber'e hediye ettikten sonra,
Zeyd'in babası, yani Harise Mekke'ye gelip, oğlunun Hz. Peygamber'de olduğunu öğrenmiş ve O'nu satın almak istemişti.''
Hz. Peygamber, Zeyd'in başından geçenleri yani O'nun çalınıp satıldığını, öğrendiğinde üzülmüş, bunun için de onlara iyilik yapmak istemişti.
Hz. Peygamber, Harise'ye şöyle dedi;
''Zeyd'e karşılık sizden para alma yerine, Zeyd'i getirip kendisine soralım. Sizinle gelmek isterse, bedelsiz olarak gelsin, serbesttir.
Gelmek istemezse istediğini yapsın.
Zeyd getirilir ve sorulduğunda babasını tanır,
''Bu babamdır'' der.
Hz. Peygamber Zeyd'e;
Babanla gitmek istiyor musun? dedi.
Zeyd; Hayır dedi ve ilave etti.
Ben sende öyle bir kibarlık gördüm ki, bu seni babama tercih ettirdi.
