Ölüsü Canlandırılan Padişah..
Çilekeş Osmanlı hükümdarı Çelebi Mehmet,
babası Yıldırım Bayezid'in vefatından sonra,
önce Amasyada hükümdarlığını ilan etmişti.
Ona karşı savaş veren kardeşleri İsa Çelebi ve Musa Çelebi de sonunda mağlup olup idam edilmişlerdi.
İşte bundan sonra Çelebi Mehmet,
Muhtasar Osmanlı Devleti'nin yeni hükümdarı olarak Edirne'de saltanat kurmuştur.
Onbir yıl süren ve şehzade kavgalarıyla geçen
"Fetret Devri", bu suretle kapanmıştır.
Çelebi Mehmed bütün gücüyle Osmanlı Devleti'ni toparlayıp güçlendirme gayretine girmiştir.
Çelebi Mehmet son günlerinde Edirne civarında avlanırken, önüne çıkan bir domuza mızrak attığı sırada, vücudunda nüzul ''felç'' inerek attan düştü. Hasta yatağında vezirlerini çağırıp talimat verdi;
"Tez ulu oğlum Murad'ı getirin.
Ben artık yataktan kurtulamam.
Murad gelmeden ben ölürüm.
Memleket birbirine girer.
Tedarik edin, benim vefatım duyulmasın." dedi. Henüz on yedi yaşındaki büyük oğlu Şehzade Murat,
o sırada Amasya sancak beyi idi.
Ona haber salındığında, Sultan Mehmet birkaç gün içinde vefat etti. (Mayıs 1421).
Şehzade Murat gelinceye kadar, padişahın ölümü
41 gün herkesten saklandı.
Olaydan ancak birkaç kişinin haberi vardı.
İç organları çıkartılarak ilaçlanan cenaze,
elbisesi içerisinde sarayın penceresi önüne loş bir yere yerleştirildi.
Arkasına adam konulup, elleri hareket ettirilerek, önünden geçen askerlere canlısı gibi gösterildi. Böylece kargaşa çıkması önlendi.
***
KORKUSUZ ŞEHZADE:
Yavuz Sultan Selim henüz beş altı yaşlarında bir çoçuktu.
Amasya'daki sarayın bahçesinde ok talimi yapıyordu.
Yay boyunu aşıyordu ama o bu yaşta attığını vurmaya başlamıştı.
Babası Sultan II. Bayezi, t bir ağacın arkasında onu seyrediyordu.
Yavuz son okunu da tam hedefe saplayınca, dayanamadı;
saklandığı yerden çıkıp, oğluna sarıldı,
Allah gücüne güç katsın oğlum.
Ama niçin yalnızsın?
Küçük Selim hayretle; ''Yalnız değilim ki Sultan babam; Allah her yerdedir!
Aldığı cevap, Bayezit'i şaşırttı ama belli etmedi. Sarayın bahçesi ulu ağaçlarla süslüylü.
Ormandan farkı yoktu.
"Oğulcuğum, " dedi Sultan Bayezit,
" tek başına buralarda dolaşma.
Düşmanlarımız var.
Allah korusun; san bir kötülük etmek isteyebilirler!"
Selim duraklardı, sonra, iki yaşından beri yanından ayırmadığı küçücük kılıcını çekip;
Pederim! Bu kılıcı süs için bağlamadık.
İcap ederse kendimizi korumasını biliriz.
Hem pederimizin korkusundan dünyanın öbür ucundaki düşmanın yüreği titrerken sarayın bahçesine girmeye kim cesaret edebilir?
II. Bayezit, hayretten donakalmıştı.
Onda kimsede olmayan bir şeyler vardı.
Vaktinden önce gelişmiş, aklı boyunu aşmıştı.
Selim'i, elinden tutup, saraya götürürken;
"Hiç şüphem yok. Bu çocuk ilerde ne yapıp edip padişah olacak.
Şimdiden ona tahtın yolunu açmalıyım."
Böyle düşündü ya, gün gelip Şehzade Selim, istediğini almasını bildi ve Osmanlı'nın Yavuz Sultan Selim'i oldu.
***
PADİŞAH'IN KAFTANI:
1517 yılında kazanılan Ridaniye zaferinden sonra kutsal topraklarda huzuru sağlayan Yavuz Sultan Selim, ordusuyla birlikte İstanbul'a dönüyordu. Yolculuk sırasında, İbn-i Kemal adıyla tanınan Anadolu Kazaskeri ve ünlü bilgin Kemal Paşazade'nin atının ayağından sıçrayan çamurlar Padişah'ın kaftanını kirletti.
Kemal Paşazade mahçup oldu, korktu ve ne diyeceğini şaşırdı.
O'nun bu halini gören Padişah, tebessümlü bakışlarla süzdükten sonra şöyle teselli etti;
"Senin gibi bir bilginin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Vasiyetimdir ki, öldüğüm zaman bu kaftan bu haliyle sandukamın üzerine konsun!"
Padişahın sırtından çıkardığı kaftanın çamurları temizlenmedi, öylece saklandı ve vasiyetine uygun olarak ölümünden sonra sandukasının üzerine örtüldü.
Kaynak; Osmanlı hikayeleri...
