25 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Hafif yağmur
11°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Cafer-i Sadık Hazretleri...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Cafer-i Sadık hazretleri, Ehl-i beytten olup,  

on iki imamın altıncısı,  

Silsile-i aliyyenin dördüncüsüdür. 

Babası Muhammed Bakır, dedesinin dedesi,  

Hazret-i Ali'dir.

İlim ve fazilette zamanının bir tanesi oldu. 

Din bilgilerinde olduğu gibi, zamanının bütün fen ilimlerinde de söz sahibiydi. 

Yetiştirdiği talebeler, cebir ve kimya ilimlerinde çeşitli keşifler yapmışlar,  

bu ilimlerin temel sistematiğini kurmuşlardır. 

Fizik ve kimya ilimlerinin konusunu teşkil eden madde ve onlar üzerindeki bilgisi pek çoktu. Kimyanın babası sayılan Cabir de, Cafer-i Sadık hazretlerinin talebesidir.

İmam-ı Cafer'in en meşhur talebesi olan,  

İmam-ı a'zam Ebu Hanife,  

Cafer-i Sadık'ın sohbetlerine iki sene devam ederek,  

o gizli ve açık marifet kaynağından ilim ve evliyalık yolunda çok faydalandı. 

İmam-ı a'zam, onun huzurunda kavuştuğu yüksek mertebeleri anlatmak için; 

"O iki sene olmasaydı, Numan helak olmuştu" buyurdu.

Hakiki İslam alimleri, dinimizi, hiç değiştirmeden bugüne kadar ulaştırmıştır. 

Bu alimlerden iman bilgilerini anlatanlara ''Mütekellimin'', ibadetlerin nasıl olacağını bildirenlere, "Fukaha", kalb ile yapılacak ve sakınılacak şeyleri öğreten ilme "Tasavvuf" ve bu ilmin alimlerine de "Mutasavvifin" denildi. 

İşte imam-ı Cafer hazretleri, bu üçüncü ilmi anlattı.

Zamanın hükümdarı bir gece vezirine dedi ki; 

"Hemen git, imam-ı Cafer'i buraya getir, öldürmek istiyorum." Vezir, hükümdarı bundan vazgeçirmek için çok çalıştı ise de ikna edemedi. 

Mecburen çağırmaya gitti. Hükümdar da cellatlara emir verdi. 

"İmam-ı Cafer içeri girince, ben başımdan külahımı çıkarınca hemen başını vurun!" dedi. 

Bir müddet sonra, imam-ı Cafer-i Sadık hazretleri içeri girdi. 

Hükümdar bunu görünce, derhal ayağa kalktı. Büyük bir tevazu ile onu karşıladı. 

Koltuğuna oturttu, edeple karşısına diz çöküp oturdu. Cellatlar şaşırıp kaldı. 

Hükümdar, Hazret-i İmama; 

"Efendim, benden isteğiniz olursa emredin, hemen yapayım" dedi. 

Hükümdara; "O halde lütfen beni bir daha çağırıp da ibadetten alıkoyma" buyurup, gitmek üzere ayağa kalktı. 

Hükümdar, izzet ve ikramla onu uğurladı. 

Gittikten sonra vücudunda bir titreme oldu, bayılıp düştü. 

Kendine gelince, veziri sordu; 

"Bu ne hal?" Hükümdar; 

"O içeri girince, yanında bir aslan gördüm. 

Sanki bana "Onu incitirsen seni parçalarım" diyordu. 

Ne yapacağımı şaşırdım" dedi.

Buyurdu ki:

''Şunlarla beraber bulunmak'tan sakın;

Yalancıdan

Cimriden

Ahmaktan 

Çünkü en çok işine yarayacağı zaman,  

seni bırakır.

Fasıktan yani günah işlemekten utanmayandan!''.

''Bir hata işlediğiniz zaman istigfar edin,  

hatada ısrar helak olmaya sebeptir. 

Bir kimse geçim darlığı çekiyorsa istigfara devam etsin."

"Mihnete şükretmeyen, nimete şükretmez."

"Sadaka vererek rızkınızı çoğaltınız. 

Zekat vererek mallarınızı koruyunuz. 

Tasarrufa riayet eden sıkıntı çekmez. 

Tedbirli, düzenli yaşamak, geçimin yarısıdır. İnsanlarla iyi geçinmek, aklın yarısıdır. 

Musibet zamanında dizini döven,  

sevabından mahrum olur.'' 

Şu dört şeyin azı da çoktur; 

''Ateş, düşman, fakirlik, hastalık."

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *