Kutbüddin-i Şirazi...
1236 yılında Şiraz'da doğdu.
Tabipleriyle tanınan bir aileye mensuptur.
Şiraz'da Muzafferi Hastahanesi'nde göz hekimi olan babası, Ziyaeddin Mes'ud el-Kazeruni, Şehabeddin es-Sühreverdi'nin müridi idi.
Kutbüddin din, tıp ve tasavvufla ilgili ilk derslerini babasından aldı, on yaşında onun elinden hırka giydi.
On dört yaşında iken babasının ölümü üzerine onun hastahanedeki görevine tayin edildi.
Bu görevi sırasında İbn. Sina'nın el-K, anun adlı tıp kitabını yine hekim olan amcası Kemaleddin Ebü'l-Hayr el-Kazeruni, Şemseddin el-Keyşi ve Şerefeddin Zeki el-Buşekani gibi hocalardan okudu.
On yıl sonra kendini tamamen ilmi çalışmalara vermek amacıyla hastahanedeki görevinden ayrıldı. Fahreddin er-Razi'nin şerhi başta olmak üzere birçok şerhini incelediği el-Kanun'u şerhetmeye başladığı yıllarda esere ait problemleri çözmek ve bilgilerini geliştirmek üzere 1260 yılı civarında Meraga'ya gitti. Burada Nasirüddin-i Tusi'nin ders halkasına katılıp ondan astronomi ve felsefe dersleri aldı.
Yapımı süren rasathanenin çalışmalarına katıldı ve zic-i İlhani'nin hazırlanmasına katkıda bulundu.
1267-1269 yıllarında Nasirüddin-i Tusi ile birlikte Horasan'a geçti.
Horasan'da Ali b. Ömer el-Katibi'den mantık ve felsefe okudu.
Ardından gittiği İsfahan'da Emir Bahaeddin Muhammed el-Cüveyni ile oğlu Şemseddin
el-Cüveyni'den yakın ilgi gördü.
Astronomiye dair Nihayetü'l-idrak adlı eserini Şemseddin'e ithaf etti.
Bağdat'a geçip bir süre Nizamiye Medresesi'nde kaldıktan sonra 1271 yılı civarında Konya'ya yerleşti.
Mevlana Celaleddin-i Rumi ile görüştü.
Bu arada Sadreddin Konevi'nin derslerine de katılan Kutbüddin (İbn Hacer) bu yıllarda Vezir Muinüddin Süleyman Pervane'nin takdirini kazandı.
Onun tarafından önce Sivas'a, ardından Malatya'ya kadı tayin edildi.
Sivas'ta bulunduğu sırada Gökmedrese'de ders verdi. 1282 Hülagu'nun oğlu Ahmed Teküder kendisini Mısır Memlük Sultanı Kalavun'a elçi olarak gönderdi.
Bir müddet Mısır'da kalan Kutbüddin,
bu sırada el-Kanun'un daha önce görmediği bazı şerhlerini inceleme imkanı buldu.
Mısır dönüşü bir süre Şam'da ikamet etti.
Ülkesine döndüğünde Tebriz'e yerleşti.
7 Şubat 1311 Tebriz'de vefat etti;
vasiyeti üzerine Çerendab Kabristanı'nda Kadı Beyzavi'nin yanına defnedildi.
Şirazi, bir filozof ve din alimi olmanın ötesinde İslam bilim tarihinin önemli bir şahsiyeti olarak da şöhrete sahiptir.
Matematik, optik, coğrafya, fizik ve özellikle astronomi alanlarında yaptığı çalışmaların kayda değer yankıları görülmüştür.
Onun matematiğe karşı ilgisi, daha ziyade o dönemde bu alanın alt disiplinleri olarak düşünülen astronomi ve optik dolayısıyla olmuştur.
Bununla birlikte matematik araştırmalarına metafizik bir anlam da katmış, bu ilimde derinleşmeyi metafizik ve irfan alanında yapılacak araştırmaların bir zihnî hazırlığı olarak değerlendirmiştir.
Pisagorcu bakış açısını hatırlatan bu yaklaşıma göre matematik çalışmak, metafiziğin soyutluk derecesi yüksek kavramlarını tasavvur için vazgeçilmez bir gereklilikti.
Şirazi, İbnü'l-Heysem'den sonra nisbeten ihmale uğrayan optik alanında getirdiği yeni bakış açısıyla bu ilmin İslam dünyasında yeniden canlanmasına yol açmıştır.
İşraki felsefenin ışık kavramını merkezileştiren ve onu varlık kavramıyla özdeş sayan ana fikirleri,
onun optik konusuna yepyeni bir heyecan ve anlayışla yaklaşmasına yol açmış olmalıdır.
Her ne kadar bu alanda müstakil bir eser yazmadıysa da Nihayetü'l-idrak'inde konuya ayırdığı bölümler ufuk açıcı olmuştur.
Özellikle gök kuşağı hadisesini açıklama yolunda yaptığı çalışmalar önemlidir.
Işık ışınının yağmur damlasında iki defa kırılıp bir defa yansımasıyla gök kuşağı renklerinin oluştuğunu ilk defa doğru olarak açıklayan Şirazi'nin bu alandaki diğer başarısı, İbnü'l-Heysem'in ünlü eserine Tenki-hu'l-menazır adıyla ciddi bir şerh yazmış olan Kemaleddin el-Farisi gibi bir optik dehasını yetiştirmesinde yatmaktadır.
Kaynak; İslam Ansiklopedisi..
