25 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Hafif yağmur
11°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Şahitliği Kabul Edilmeyen Padişah...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Osmanlılar, hayatlarını tamamen İslâm dîninin muhtevâsı içinde yaşamaya gayret etmişlerdir. 

Onlar, hususiyle ilk üç buçuk asırlarında sahabeden sonra İslam şahsiyetini temsil eden mümtaz bir nesil hüviyetindedirler.

Bu itibarla dinin emir ve yasaklarına son derece riayetkar ve bağlıdırlar. 

Mesela Avrupa ülkelerinde ve sair memleketlerde sayısız intihar tezahürleri yaşanırken,  

Osmanlı'da böyle bir şeye rastlanmaz. 

İçki, kumar gibi kötü alışkanlıklar da aynı şekildedir. 

Eğer istisnai olarak bir kimse kumara müptela olsa, onun şahitliği kabul edilmemiştir. 

Hatta Yıldırım Bayezid Han gibi bir padişahın namazını cemaatle eda etmediği için şahitliğinin 

kadı Molla Fenari tarafından kabul edilmemesi meşhurdur.

 

Osmanlı Toplumunun Padişaha Bağlılığı:

Böylece ferdinden padişahına kadar bir İslam şahsiyeti çerçevesinde hareket eden Osmanlılar,  

bu vesileyle bünyelerinde pek sağlam ve sarsılmaz bir tevhid ve ruhaniyet oluşturarak,  

yenilmez bir kuvvet haline gelebilmişlerdir. 

Ardından da bu İslam kardeşliğinin yaşanması yolunda bütün İslam alemini kendi bünyesi altında yek vücud hale getirerek,  

asırlar boyunca şan ve şerefle cihana hükmetmişlerdir.

Bu şan ve şereften adeta gözleri kamaşan M. de Thevenot, müşahedelerinden bazılarını şöyle serdeder;

''Osmanlılar, çok dindar, insaniyetli,  

şefkat ve merhamet sahibidirler. 

Gönülleri din gayreti ile doludur. 

İslamiyet'i bütün cihana yaymayı kendilerine vazife bilirler. 

Hususiyle takdir ettikleri hristiyan bir şahsa rastlarlarsa, onun müslüman olmasını rica ederler.

Osmanlılar, padişahlarına çok hürmet besler ve sadakat gösterirler. 

Adeta gözleri kapalı bir şekilde itaat ederler. 

Ben padişahına ihanet ederek, hristiyanlarla işbirliği içine giren hiçbir Türk'e tesadüf etmiş değilim. 

Onlar, birbirleriyle vuruşup dövüşme bilmezler! Şehirlerde kılıç taşımamaları da bunun bir nişanesidir. 

Hatta askerleri bile hançer taşımakla iktifa ederler. Dolayısıyla birbirine meydan okuyanlar azdır. 

Bizde sıkça rastlanan düello, onlarda adeta bir meçhuldür. 

Bunun sebebi de çok sevip candan bağlı oldukları dinin, içki ve kumar gibi iki büyük kötülük ve düşmanlık menbaını men edip kurutan hakîmâne siyasetidir.''

Kaynak: Osmanlı, Erkam Yayınlarıç

***

RUHU DARALTAN DURUMLAR

Ba­ye­zid-i Bis­ta­mi Hazretleri bir­ gün, gönlün­de bir hu­zur­suz­luk his­set­ti. 

Bir tür­lü ken­di­si­ni o hal­den kur­ta­ra­ma­dı. 

Mec­li­sin­de­ki­le­re;

''He­le bir ba­kın, ara­mız­da ya­ban­cı bi­ri mi var'',  

de­di.

Araş­tır­dı­lar, kim­se­yi bu­la­ma­dı­lar. 

Fa­kat Bayezid-i Bistami ısrar et­ti;

''He­le iyi araş­tı­rın. Asa­la­rın ol­du­ğu ye­re de ba­kın, '' de­di.

Tek­rar araş­tır­dı­lar ve ga­fil bi­ri­nin asa­sı­nı bul­du­lar. 

O asa­yı dı­şa­rı çı­kar­dı­lar. 

Baye­zid-i Bis­ta­mi'nin gö­nül hu­zu­ru da ye­ri­ne gel­di. 

Bu hal, eş­ya­ya bi­le si­ra­yet eden manevi keyfiyetin açık bir te­za­hü­rü­dür. 

Düşünmek gerekir ki, fasık ve zalimlerin eşyalarından bile gönül darlığı ve kasvet arız olursa,  

onlarla ihtilattan ne kadar ciddi bir surette sakınmak gerekir!

Ha­sı­lı; nasıl ki ga­fil­ler­den men­fi te­sir­ler zu­hur edip kal­bi da­ral­tı­yor­sa, sa­lih­ler­den de müs­bet ve fe­yiz­li 

te­sir­ler ha­sıl olup gön­lü fe­rah­lat­ır. 

Hakikaten salih­lerle kurulan kal­bi irtibatın be­re­ke­tiy­le ni­ce ma­ne­vi ka­zanç­la­ra na­il oluna­bi­lir. 

Fakat salihlerle beraberlikten maksat; 

kalbi bir beraberliktir. 

Zira fiili beraberlik, her zaman mümkün olmayabilir. Yahut fiili beraberlik olsa bile kalbi beraberlik olmadığında, yine bir fayda hasıl olmaz. 

Bu sebeple salihlerle beraberlikten kasıt; 

gönül beraberliğidir, yani hayat ve hadiseler karşısında salih ve sadıklar gibi hissedip davranabilmektir. 

Böyle bir beraberlik hali varsa zahiri beraberliklerin de faydası vardır. 

Yine böyle bir beraberlik hali varsa zahiri ayrılıkların ziyanı yoktur.

Öte yandan, salihlerle beraberlikten umulan gönül feyzini temin edebilmenin bazı güzel usulleri vardır ki, bunlardan biri de ''teberrük'tür.''

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *