Ka'bü'l-Ahbar....
İsrail oğullarının meşhur alimlerindendir.
Yemen Yahudilerinden olup,
Tevrat hakkındaki geniş bilgisiyle meşhur olmuştur.
Hz. Muhammed (S.A.V.)'in vasıflarını kutsal kitaplarından öğrenip müslüman olmuş ve çevresindeki Yahudi alimlerini de ikna etmeye çalışmıştır.
Ehli Kitap nakledicilerinin en güvenilir olanı kabul edilmiştir.
İslamiyet'in ortaya çıkışı sırasında henüz tahrif edilmemiş Tevrat'ın nüshasına sahip olduğundan,
Hz. Muhammed (S.A.V.)'e işaret eden ayetlerden örnekler vererek alimleri kabule teşvik etmiştir. Ka'b'ın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 104 yaşında öldüğüne dair rivayet esas alındığında, doğum tarihi olarak 551 yılı kabul edilebilir.
Yemen asıllı olup, burada yaşayan Zuruayn soyuna mensuptur.
Geniş bir ilmi birikime sahip olduğu rivayet edilmiş ve yazılarını mürekkeple yazmasından dolayı "ahbar" lakabıyla anılmıştır.
Ahbar; hibr ''mürekkep'' kelimesinin çoğuludur. Kitab-ı Mukaddes hakkındaki geniş bilgisinden ötürü el-Ahbar lakabıyla anıldığı da belirtilmektedir.
Ka'b'ın İslam'ı kabul etmesiyle ilgili farklı bilgiler nakledilmektedir.
Bir rivayete göre Hz. Muhammed (S.A.V.)zamanında, Yemen'e giden Hazreti Ali (ra) ile görüştüğü ve bu sırada müslüman olduğu belirtilmektedir.
Bir rivayete göre ise, Hazreti Ebubekir'in halifeliği zamanında veya Hazreti Ömer döneminde Medine'ye gittiği, burada halifeyi bulamayınca Kudüs'e gidip halifenin huzurunda İslamiyet'i kabul ettiği nakledilmektedir.
Yahudi bir din aliminin oğlu olan Ka'b, dini bilgilerin bir kısmını babasından aldı.
Ancak, babası Tevrat'ın bir kısmını yazıp, sadece bununla yetinmesini istedi ve kitaplarını bir dolaba koyup kilitledi.
Ayrıca, kendisine verdiği nüshalar dışında okumaması konusunda da söz aldı.
Daha sonra Hz. Muhammed (S.A.V.)'in gelişi, İslamiyet'in her tarafa yayılmaya başlaması üzerine, babasının kendisinden sakladığı kitapları okuyarak son Peygamberin özellikleri hakkında daha geniş bilgi sahibi oldu.
Ka'b, aralarında Hazreti Ömer'in de bulunduğu sahabelerden öğrendiği hadisleri rivayet etti. Naklettiği hadisler Ebu Davud, Darimi, Tirmizi ve Malik'in eserlerinde yer almaktadır.
Kendisi sahabelerden istifade ettiği gibi,
sahabe ve tabiin de kendisinin bilgi ve birikiminden istifade ettiler.
Hazreti Ömer, Abdullah bin Zübeyr, Abdullah bin Abbas, Ebu Hüreyre kendisinden istifade eden sahabelerdir.
Kur'an-ı Kerim ayetleriyle ilgili yaptığı bazı yorumların hadislere uygunluğu sahabelerin dikkatini çekti ve uygun bulunanlar tasvip edildi.
Abdullah ibn Selam ile Ka'bü'l-Ahbar'ın Tevrat'tan şu ayeti ilan edip gösterdikleri hatırlatılmaktadır:
"Ey Peygamber! Muhakkak ki, biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir sakındırıcı ve ümmiler için bir dayanak olarak gönderdik.
Sen benim kulumsun ve sana Mütevekkil ismini verdim.
Sen ne katı kalbli, ne huysuz ve ne de sokaklarda böbürlenerek yürüyen biri değilsin.
Sen kötülüğe kötülükle de karşılık vermezsin.
Sen affeden ve bağışlayan bir peygambersin. Eğriliğe girmiş olan halk onunla yolunu doğrultuncaya ve ''Lailahe İllallah'' deyinceye kadar Allah o peygamberin ruhunu almaz" (Mektubat).
Bu ayette Hz. Muhammed (S.A.V.), "Mütevekkil" ismi ile zikredilirken bir başka ayette Muhammed ismi de zikredilmektedir;
"Muhammed, Allah'ın Resulüdür.
Mekke onun doğum yeri, Medine hicret yeri,
Şam onun mülküdür.
Ümmeti ise, hamd edici kimselerdir."
Tevrat'ın diğer bir ayetinde de;
"Sen benim kulum ve Resulümsün.
Sana Mütevekkil ismini verdim",
ibareleri yer almaktadır (Mektubat).
İbn Mesud, rivayetlerinde yer verdiği bazı hususlardan dolayı Ka'b'ı eleştirmiştir.
Diğer taraftan Ebu Derda'nın görüşünü nakleden İbn Hibban ise, bilgili bir alim olduğu,
geniş bilgisi konusunda ittifak bulunduğuna yer vermektedir.
İslamiyet'in kabulünden sonra, İsrailiyattan kalma bazı adet ve alışkanlıkların İslamiyet'ten sonra da devam ettirildiği bilinmektedir.
Ancak, bunların tamamını art niyetli olarak telakki etmek doğru değildir.
Ka'b'ın, Ehli Kitap ravilerinin en güvenilir olanlarından biri olarak kabul gördüğünü hatırdan uzak tutmamak gerekir.
Bununla birlikte, bazı nakillerin zamanla değişikliğe uğradığı, bazı durumlarda ifadenin yorumuyla karıştırıldığı, bazen de yorumların asıl ifade ile birleştirilerek anlaşıldığı veya aktarıldığı,
bütün bunların da tamamen art niyetli yapılmadığını göz önünde bulundurmak gerekir.
Ka'bü'l-Ahbar, son yıllarını, yerleştiği Humus'ta geçirdi.
Bizanslılarla yapılan savaşa katıldı.
652 yılında vefat etti.
Vefat tarihi olarak 653 yılı da gösterilmiştir.
Ayrıca, Şamda vefat ettikten sonra Babüssağir Kabristanına defnedildiği de nakledilmektedir.
