FAHREDDİN-İ IRAKİ...
Alim, veli ve şair.
İsmi, İbrahim bin Şehriyar,
lakabı Fahreddin'dir.
1209 yılında Hemedan'da dünyaya geldi.
Doğum yerine nisbetle Iraki diye şöhret buldu.
1289 yılında Şam'da vefat etti.
Muhyiddin-i Arabi'nin türbesi yanına defnedildi.
Küçük yaşta Kur'an-ı kerimi ezberledi.
Sesi ve kıraati çok güzeldi.
Hemedan şehrinde herkes onun kıraatini dinlemek için can atardı.
İlim tahsili ile meşgul olup, kısa zamanda akli ve nakli ilimlerde ilerledi.
Büyük tasavvuf alimi Şeyh Şihabüddin-i Sühreverdi hazretlerinin ders ve sohbetlerine katıldı.
Onun, nefsinin isteklerine sırt çevirmekteki gevşekliğini gören Şihabüddîn-i Sühreverdi hazretleri;
"SeninHind'e gitmen ve bir müddet orada riyazet, nefisle mücadele yapman lazımdır.
Gümüşün temizlenmesi için zulmet ve karaltı içinde bulunması şart olduğu gibi." dedi.
Onu, Hindistan'ın Multan şehrinde İslamiyetin emir ve yasaklarını öğretmekle meşgul olan halifelerinden Şeyh Behaeddin Zekeriyya-i Multani'ye gönderdi. Bunun üzerine Fahreddin-i Iraki günlerce yol aldıktan sonra Multan'da Şeyh Behaeddin Zekeriyya hazretlerine ulaştı.
Şeyhin yanında günlerce az yemek, az içmek, az uyumak ve çok ibâdet etmek sûretiyle çile çekti.
Kalbi dünyaya olan bağlılıktan kurtulup hep Allah'ü Te'ala'nın zikri ile meşgul olmaya başladı.
Evliyalık yolunda tarif edilemeyecek makam ve derecelere kavuştu.
Şeyh Behaeddin hazretleri çok sevdiği
Fahreddin-i Irakı'yi, kızı ile nikahladı.
Hindliler kendisini çok sevip sayarlardı.
Öte yandan dört yıl kadar Hindistan'da kalan Fahreddin-i Iraki hocası Şihabüddin-i
Sühreverdi hazretlerinin hasreti ve vatanından uzakta kalmanın ızdırabı içerisinde pek tesirli şiirler söyledi.
Onun bu haline vakıf olan Behaeddin Zekeriyya hazretleri;
"Artık zamanın gelmiştir.
Haydi memleketine git.
Bizim selam ve niyazımızı,
hakikatler sığınağı şeyhimiz Şihabüddin'e ulaştır, " diyerek memleketine gitmesine izin verdi.
Fahreddin Irakı hazretleri 1234 senesinde Bağdat'a geldiğinde Şihabüddin-i Sühreverdi hazretlerinin vefat ettiğini öğrendi.
Büyük bir üzüntü içerisinde şeyhinin mezarını ziyaretten sonra tekrar Multan'a döndü.
Senelerce burada kaldı.
Bu sırada Kebirüddin adındaki oğlu dünyaya geldi. Hocası Behaeddin Zekeriyya'nın vefatından sonra halifesi oldu.
Daha sonra Hicaz taraflarına gitti.
Dönüşünde Anadolu'ya uğradı.
Konya'da Sadreddin-i Konevî ile sohbet edip,
ilminden istifade etti.
Muhyiddin-i Arabi'nin Füsus kitabını okudu.
Füsus'u dinlerken duyduklarını şiir halinde söyledi.
Bu şiirlerini Lemeat adlı eserinde topladı.
Bir müddet Tokat'ta kaldı.
Anadolu Selçuklu Devleti devlet adamlarından Pervane Muinüddin Süleyman'ın kendisi için Tokat'ta yaptırdığı dergahta taliplerini yetiştirmek,
İslamiyetin emir ve yasaklarını öğretmek ve Ehl-i sünnet yolunu yaymakla meşgul oldu.
Muinüddin Pervane'nin vefatından sonra Mısır'a gitti. Mısır'da Memluklu Sultanı ile sohbet etti.
Daha sonra Şam'a gitti.
Şam'da Mısır Sultanının emriyle halk ve devlet adamları tarafından karşılandı.
Birkaç ay sonra oğlu Kebirüddin de Şam'a geldi.
Beraberce bir müddet yaşadılar.
Fahreddin-i Iraki hazretleri bir müddet sonra burada 1289 yılında vefat etti.
Çok geçmeden de oğlu vefat etti.
Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin türbesinde,
babasının yanına defnedildi.
Ömrünü, Allah'ın dinini öğrenmek ve öğretmekle geçiren Fahrüddin-i Iraki, Hindistan'dan Anadolu'ya, Anadolu'dan Mısır'a, Mısır'dan Şam'a öğrendiği bilgileri taşıdı.
Her yaşta öğrenici ve her gün öğretici oldu.
Allah'ın kullarına olan merhametinden dolayı,
onlara sık sık nasihatlarda bulunur,
İslamiyeti Ehl-i sünnet alimlerinden ve eserlerinden öğrenip, Resulullah efendimizin sünnet-i şerifine tabi olmanın ehemmiyetini anlatırdı.
Pekçok talebe yetiştirip, kıymetli eserler yazdı. Lemeat'ı ve Divan-ı Şi'r'i meşhurdur.
Anadolu Selçuklu Devletinin devlet adamlarından Pervane Muinüddin Süleyman ve Mısır Memluklü sultanlarından Seyfeddin Kalavun belli başlı ve meşhur talebelerindendir.
Talebelerinin en büyüğü ve kendisinden sonra halifesi ise, Cemaleddin Aksarayi hazretleridir.
