Suriye toprakları dünü ve bu günü...
Hicretin 15. yılında, Hz. Ömer döneminde,
''Şam Beldesi'', yani Ortadoğu'nun bir bölümü Müslümanlarca fethedilmişti.
Önce şu an Suriye devleti sınırları içindeki
Humus kenti, arkasından Ba'lebek fethedildi.
Şam bölgesi başkomutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah, ayrıca Suriye sınırları içindeki Hama'yı Hıristiyan ahalisini cizye ve haraca bağlayarak teslim aldı.
Daha Sonra Ebu Ubeyde ordusu,
Şeyzer, Maarra ve Lazkiye'yi savaşla aldı.
Arkasından Reha'ya Urfa'ya yöneldi.
İmparator Herakl artık Şam ve Irak orduları arasında duramayacağını iyice anlamıştı.
Bir gün yüksek bir tepeden hasretle eski verimli ülkesine, bereketli hilale baktı ve şöyle konuştu;
''Suriye, artık seninle bir daha buluşmamak üzere elveda.''
Ebu Ubeyde, Kınnesrin'in fethini müteakip Halebi muhasara etti ve derken bu güzel Şam kentini sulhla aldı.
Sonra durum değerlendiren düşman,
Antakya'yı ona hiç direnmeden teslim etti.
Ardından Ebu Ubeyde ordusu, Menbici aldı. Böylece Şam'ın batı cihetindeki bütün beldeler İslamların eline geçmiş oldu.
Daha sonra başkomutan Ebu Ubeyde,
Halid b. Velid'i Maraş'a gönderdi.
Halid b. Velid, Roma ahalisi orayı terk etmek üzere iken Maraş'ı aldı.
Hz. Ömer'in Komutanlarla Buluşması ve Kudüs Anahtarları:
Bütün bu fetihlerden sonra Şam bölgesi başkomutanı Ebu Ubeyde, Filistin topraklarına gitti.
Onun emrindeki Ürdün bölgesi komutanı Şurahbil b. Hasane Ürdün vadisini fethetmişti.
Filistin bölgesi komutanı Amr b. As,
zeki ve harp bilgisinde çok üstün biriydi.
Kudüs'ün fethi için komutanlarından Alkame ve Mesruk'u görevlendirmiş,
Remle'ye de Ebu Eyyub'u göndermişti.
Amr sonra, Filistin topraklarından Gazze,
Nablus ve Yafa beldelerini fethetti ve Kudüs'ün teslimi için şehrin ileri gelenlerine haber gönderdi. Kudüs'ün eşrafı ancak halifenin ahit ant ve amanı ile şehri teslim edebileceklerini bildirdiler.
Durumdan halifeyi haberdar edince,
Hz. Ömer, yerine Hz. Ali'yi devlet başkanı vekili bırakıp Cabiye'de Şam bölgesi komutanlarıyla buluşacaktı.
Onu karşılamak için ilk olarak oraya gelen komutanlar Ebu Ubeyde, Yezid b. Ebu Süfyan, ''Muaviye'nin büyük kardeşi'' ve Halid b. Velid'di.
Hz. Ömer onlara doğru gelirken üzerinde yamalı bir gömlek vardı.
Bir deveye binmişti. Komutanlara yaklaşınca,
onların en güzel atlara binip güzel elbiseler giydiklerini gördü ve hiddetlendi.
Hemen devesinden yere atlayıp onlara şöyle bağırıyordu:
''Ne çabuk fikir ve reyinizden ''zihniyetinizden'' döndünüz....?
Bu kılıkla beni karşılamaya mı çıktınız''
Hz. Ömer, Rasulullah (sav) ve Hz. Ebu Bekir gibi,
lüks ve konfora karşıydı ve israfı sevmezdi.
Onları Romalılar gibi güzel ve çekici elbiseler içinde görünce kızmış ve azarlamıştı.
Yoksa bu insanlar dünyevileşmeye mi başlamışlardı.
Komutanlar kendilerini savunmak için şöyle karşılık verdiler;
''Bu kuru bir gösterişten ibarettir.
Üzerlerimizde ancak silahlarımız vardır.''
Böylece halifeye karşı özür beyan ediyorlardı.
Onların bu özrünü kabul eden halife ''peki'' dedi
ve beraberce Şam Cabiye'ye vardılar.
Orada da gruba Amr b. As ve Şurahbil gelip katıldı.
Filistin ve Ürdün bölgesi komutanları Amr ve Şurahbil halifenin dizini öptüler.
O da onları kucakladı.
Halife ve komutanlar Cabiye'de Kudüs ileri gelenleri ile görüştüler.
Hz. Ömer'in amanı ve Kudüslülerin cizye ''baş vergisi'' vermeleri şartı ile şehrin anahtarları Devlet Başkanı Hz. Ömer'e teslim edildi.
Anlaşılan o ki, Kudüslüler, işlerini daha bir sağlama almak, mal, can güvenliğinden emin olmak ve dinleri ile ilgili bazı düşüncelerden dolayı şehri bizzat halife ile yapacakları bir antlaşmadan sonra ona teslim etmek istemişlerdi.
Kudüs patriği barışa hazırdı ama, Halife Ömer'in şehrin mesuliyetini şahsen üzerine almasını istiyordu.
***
Kudüslülere Verilen Amanname:
Hz. Ömer şehri teslim alırken, Kudüslülere tarihte zimmilerce çok önem verilen bir amanname verdi.
Bu İslam tarihi, İslam Hukuku ve fethedilen ülkelerin halkları açısından önemli bir belge niteliğindedir. Ayrıca, İslam-Hıristiyan ilişkisi açısından da önem arz eder.
Belge şöyledir:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adına.
"Bu yazı Allah'ın kulu ve Emiru'l-Mü'minin
Ömer tarafından İlya ''Kudüs'' halkına verilen amannamedir.
Emiru'l-Mü'minin, onların kendileri, malları,
kiliseleri, haçları, hastaları, sıhhatlileri ve halkından diğerleri için onlara aman ''koruma garantisi'' verdi.
Durum şu ki, kiliseleri mesken edilmeyecek ve yıkılmayacaktır.
Bunlardan ne eksiltme yapılacak, ne haçlarından,
ne mallarından olana halel gelecektir.
Dinleri konusunda zorlanmayacaklar ve onlardan
hiç biri zarara uğratılmayacaktır.
İlya'da onlarla birlikte, Yahudilerden kimse oturmayacaktır.
"İlya ''Kudüs'' halkına düşen görev;
Medayinlilerin verdiği gibi cizye vermektir.
Ayrıca onlara;
içlerinden Rumları ve soyguncuları çıkarmak düşer."
"Kim onlar içinden çıkıp Kudüs'ten göçerse emindir, yerine ulaşıncaya kadar;
canı ve malı teminat altındadır.
Onlardan kim de burada ikamet ederse;
o da aynı şekilde emindir can ve mal güvenliğine sahiptir.
