25 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Zünnun-ı Mısri...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Zünnun Mısri, İslam'da Marifetullah, İrfan öğretisi şeklinde biçimlendirerek tarikat üyeliğine yeni kabul edilen müridler ile tarikat şeyhi arasındaki haberleşmeyi kolaylaştırmaya yardımcı olacak yeni bir öğreti geliştirmesiyle tanınmıştır.

Kısacası; "Zu'l-Nun el-Mısri" lakabı, Mısır'ın Yunus'u anlamını taşımaktadır.

Malik bin Enes, Leys bin Saad, Süfyan bin Uyeyne gibi ünlü hadis ve fıkıh bilginlerinin derslerini izledi, onlardan hadis aktardı. 

Dönemin ünlü zahidlerinden Kahireli Sadun'un etkisiyle tasavvufi yaşam ve düşünceyi benimsedi. Bağdat, Şam, Antakya, Kudüs ve Mekke'de çeşitli bilgin ve zahidlerle görüştü. 

Mısır'da bir zühd hayatı sürmek suretiyle tasavvufi düşüncelerini yaymaya çalıştı.

Eski Yunan felsefesi, tıp ve simya bilimleriyle yakından ilgilendi. 

Beyazid Bistami'nin selefi olan Zu'l-Nun el-Mısri,  

aynı zamanda İmam Ca'fer-i Sadık'ın talebelerinden olan meşhur simyacı Cabir bin Hayyan'ın da bir müridiydi.

Tasavvufa felsefi bir boyut kazandırmaya çalıştığı için tepkiyle karşılandı; felsefecilik, simyacılık, büyücülük ve zındıklıkla suçlanarak hapsedildi ve işkencelere maruz kaldı. 

Örneğin, Kur'an'ın "mahluk", yaratılmış olduğu düşüncesine karşı çıkarak, "ezeli" olduğunu savundu. 

Bu sebeple, Mutezile bilginlerince de şiddetle eleştirildi, ve Abbasi halifesi Mütevekkil'e şikayet edildi. 

829 yılında zındıklık suçlamasıyla Bağdad'a götürülerek sorguya çekildi. 

Tutuklanarak Bağdad'ta bir cezaevine kapatıldı. Halifenin emriyle serbest bırakılarak tekrar Kahire'ye dönmesine müsaade edildi. 

859 yılında Kahire'de vefat etti. 

 

Mürşid ile mürid arasındaki iletişim öğretisi:

Zünnun-ı Mısri, tarikat üyeliğine yeni kabul edilmiş olan mürid ile tarikatın şeyhi veya mürşidi ile arasındaki iletişimin kolaylaşmasına yardımcı olacak bir sistem geliştirmek suretiyle Marifetullah İrfan Gnosis öğretisini biçimlendirdi.

"Fena Fi'Allah" ve "Beka Bi'Allah" mertebeleri, Murakabe, Keşf, İlham konularında yaptığı çalışmalar

Zünnun, sonradan tasavvufun temel kuramları durumuna gelen fena, Tanrı'nın varlığında yok olma, beka, Tanrı'nın varlığında var olma, keşf ve ilham gibi konular üzerinde ilk duran mutasavvıflardandır. Buna karşılık Kur'an ve sünnete bağlılıktan da ödün vermemiştir. 

Tanrı'yı Tanrı'nın bilgisiyle, Tanrı dışındaki varlıkları da peygamberlerinin bilgisiyle tanıdığını söyleyen Zünnun'a göre Tanrı'yı seven ya da peygamberini izleyen, ahlakında, eylem ve davranışlarda ona uyandır. 

Ruhun yetkinleşmesi için acı çekmek gerekir. 

Acı, mü'minin tuzudur; tuz olmadığında mü'min çürür gider. 

İnsanın mutluluğu da "Sevgili"nin gönderdiği acılara bağlıdır.

***

Mevlana'nın Mesnevi-i Manevi'sinde Zünnun:

Mevlana, Mesnevi'nin ikinci cildinde Zünnun'dan şöyle bahseder;

''Müritlerin, Zünnun'un deli olmayıp mahsustan öyle göründüğünü anlamaları;

1430. Dostlar Zünnun'un bu işinde düşünceye daldılar, zindana gittiler, bu hal hususunda konuşup fikirlerini söylemeye başladılar;

Dediler ki; ''Bunu her halde kasten yapıyor. 

Bunda bir hikmet var. 

O bu dinle bir kıbledir, bir delildir.

Ona delilik hükmetsin, o çıldırsın... 

İmkan mı var? 

Böyle bir şey onun deniz gibi hudutsuz aklından ne kadar uzak!

Haşa delilik bulutu, onun ayını örtsün... 

Böyle bir şey onun ulu makamının kemalinden değildir.

O halkın şerrinden bir bucağa sindi. Akıllılardan utandı da divane oldu.

1435. Tane tapan sersem akıldan usanmış da bu yüzden mahsus kendisini deli göstermiştir.

Maden de der ki; Yiğit, beni bağla... 

Öküz kuyruğundan yapılma kamçı ile başıma, sırtıma vur... 

Fakat deşeleme! Kamçı yarasından hayat bulayım. Musa'nın öküzü yüzünden dirilen maktul gibi dirileyim. Öküz kuyruğundan yapılma kamçının açtığı yaradan iyileşeyim, Musa'nın mucizesiyle dirilen o öldürülmüş adam gibi canlanayım. 

O öldürülmüş adam öküz kuyruğu kamçısının açtığı yaradan dirildi. 

Bakır gibi kimya yüzünden altın oldu.

1440. Sıçrayıp kalktı, sırları söyledi, kanını dökenleri gösterdi.

Beni bunlar öldürdü, bu fitnenin tohumunu bunlar ekti diye açıkça söz söyledi. Bu ağır beden de öldürüldü mü sırları bilen ruh varlığı dirilir. 

O adamın canı cenneti de görür, cehennemi de... Bütün sırları da tanır, bilir. 

Kanlı şeytanları, hile ve hud'a tuzağını ve şeytanlıkları gösterir.

1445. Kuyruğunun açacağı yara yüzünden can kurtulsun diye öküz kesmek, yol şartlarındandır.

Sen de tez öküz nefsi tepele de gizli ruh dirilsin, akıllansın. 

Onlar, ahvali anlamak üzere Zünnun'un yanına yaklaşınca Zünnun onlara bağırdı; 

''Hey, kimlersiniz? Sakının!'' Onlar, edepli, edepli  Biz dostlardanız. 

Buraya canla başla hal hatır sormak için geldik. Nasılsın ey hünerli, marifetli akıl denizi? 

Akıllı olduğun halde niye kendini deli gösteriyorsun, bu ne bühtan?

1450. Güneşe külhanın dumanı erişir mi? 

Anka, kargaya zebun olur mu?

''Bizden çekinme, şunu anlat. 

Biz seni sevenleriz. Bize bu işi etme. 

Sevenleri, kendinden uzaklaştırmak yaraşmaz. Onlardan işi gizlemek onları hileyle aldatmak doğru değildir. 

Padişahım, sırrı açığa vur. Ey ay yüzlü, yüzünü bulutla gizleme. 

Biz seni seviyoruz, sana sadığız, aşığız. 

İki alemde de gönlümüzü sana verdik, '' dediler.

1455. Zünnûn, sövüp saymaya başladı, delicesine saçma sapan sözler söyledi.

Sıçrayıp onlara taş topaç yağdırmaya, sopa sallayıp fırlatmaya koyuldu. 

Hepsi yaralanıp ezilmek korkusundan kaçtılar. Zünnun, kahkahayla gülüp başını salladı. 

Dedi ki; ''Şu dostların heva ve hevesine bak. Dostlara bak! Hani dost olanların nişânesi? 

Dostlara zahmet can gibi sevimlidir. 

Dosta, dostun zahmeti ağır gelir mi? 

Zahmet içtir, ruhtur. 

Dostluksa onun derisine benzer.''

1460. Dostluk nişanesi beladan, afetlerden, minhetlerden hoşlanmak değil midir?

Dost altın gibidir. 

Bela da ateşe benzer. Halis altın, ateş içinde saf bir hale gelir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *