Nihavend Savaşı..
İslam ordusunun, halife hazret-i Ömer zamanında İranlılarla yaptığı meşhur savaş.
İslam askerlerinin Ahvaz'ı fethinden sonra, İran komutanları İslam ordularının neler yapabileceğini bizzat gördüler.
Merv'deki hükümdarlarına durumu bildirip yardım istediler, İran kisrası Yezd-i Cürd de, Bab-ül-Ebvad, Hülvan ve Horasan hükümdarlarına mektup yazıp imdad istedi.
Her biri çok sayıda asker ile Kisra'ya yardıma koştular.
642 yılında Firuzan komutasında 150.000 kişilik,
o zamanın en güçlü ordusu Nihavend'e doğru yürüdü.
İran ordusunun Nihavend tarafına yöneldiğini haber alan halife Ömer, durumu görüşmek üzere istişare hey'etini huzuruna davet etti.
Herkes ayrı ayrı görüşlerini belirtti.
Hazret-i Ali de söz alıp;
"Ey Emir-el mü'minin! Eğer Şam'da bulunan askerlerimizi Nihavend'e gönderecek olursak, Bizanslılar, oradaki çoluk çocuklarına saldırıp perişan ederler.
Yemenlileri yardıma çağırırsan, aynı şekilde Habeşliler Yemen'e saldırır.
Sen de, bir ordu ile Medine'den ayrılacak olursan, civardaki kabileler dört bir taraftan buraya hücuma geçerler.
Herkesin yerinde kalmasını,
Basralıların yardıma koşmasını tavsiye ederim.
Basralılar üç gruba ayrılsınlar.
Birincisi geride kalanları korusun,
ikincisi andlaşma halinde olanlara karşı hazır beklesin,
üçüncüsü de İslam askerlerine yardıma gitsin!.." dedi.
Bu görüş yerinde bulunup, kabul edildi ve Nu'man bin Mukarrin hazretlerinin orduya kumanda etmesi kararlaştırıldı.
Halife, Kufelilerden meydana gelen ordusuyla Cünd-i Şapur ve Esus şehirlerine hücum eden hazret-i Nu'man'a mektup yazarak Mah şehrine toplanıp oradan Nihavend'e yürümesini emretti.
Oğlunu, hazret-i Huzeyfe'yi, Cerir bin Abdulfah'ı, Nu'aym'ı yardıma gönderdi.
Mukterib, Harmale ve Zirr kumandanlığında üç grup askeri de Tuhum, İsfehan ve Fars illeri üzerine gönderip, oralardan İran ordusuna gelecek yardıma mani oldu.
Nu'man bin Mukarrin, Tuleyha bin Huveylid'i düşmanın durumunu öğrenmek üzere Nihavend'e gönderdi.
Tuleyha, kısa zamanda keşfini yapıp, öğrendiklerini başkomutan hazret-i Nu'man'a bildirdi.
Nu'man, otuz bin mücahidden meydana gelen ordusunun sağ ve sol kanatlarına kardeşi Süveyb ile Huzeyfe bin Yeman'ı öncü kuvvetlerinin başına kardeşi Nu'aym bin Mukarrin'i süvarilerin başına Ka'ka bin Amr'ı, yayaların başına da Mücaşi bin Mes'ud'u geçirdi.
Hazret-i Mugire bin Şu'be de ordusu ile Medine'den gelip mücahidlere katıldı.
İslam ordusu Nihavend'de toplanan İran askerlerinin üzerine doğru harekete geçti.
İran ordusu başkumandanı Firuzan, 150.000 kişilik muazzam ordusunun sağ ve sol komutanlıklarına Zerdak ve Behmen'i vazifelendirdi.
Kaçmamaları için, askerinin büyük bir kısmını yedişer kişilik gruplar halinde birbirlerine zincirle bağlattı.
Firuzan'ın huzuruna çıkan elçiler,
İslamiyet'i anlatarak müslüman olmalarını,
yoksa cizye verip müslümanların himayesine girmelerini bildirdiler.
Firuzan bu teklifleri geri çevirince;
"Artık aramızı kılıç düzeltecektir!..", deyip ayrıldılar.
Hazret-i Nu'man, elçilerin getirdiği cevabı alır almaz askerlerine;
"Allah'ü Te'ala'nın ismini anarak hücum ediniz!.." emrini verdi.
Otuz bin mücahidden meydana gelen İslam ordusu; "Allah'ü ekber!" tekbirleri ile koca Fars ordusuna yüklendi, ilk iki gün pek şiddetli hücumlarla düşmanlarının gözünü korkuttu ve maneviyatlarını bozdu.
Üçüncü günü İranlılar siperlendikleri hendeklerden çıkmadılar.
Göğüs göğüse yapılacak bir harbe girmekten kaçındılar.
Yiyecek ve içeceklerini hendeklere depolayan İranlılar, ok atarak müslümanları yaklaştırmıyorlardı.
Durumun böyle devam etmeyeceğini,
Parsları göğüs göğüse harbe mecbur etmek lazım geldiğini komutanlarına anlatan Nu'man bin Mukarrin; "Düşmanı harp meydanına nasıl çıkarabiliriz?
Bu konudaki görüşleriniz nedir?", diye sordu. Komutanlar düşüncelerini söyledi.
Tuleyha bin Hüveylid de;
"Üzerlerine bir grup süvari gönderelim.
Onlarla şiddetli bir çarpışmaya tutuşsunlar,
sonra yenilmiş gibi yapıp ganimetler bırakarak geri çekilsinler.
Yanımıza gelinceye kadar biz hücuma geçmeyelim.
Bizim de korktuğumuzu zan eden düşman, üzerimize topyekün saldıracaktır.
İşte o zaman Allah'ın hükmü ne ise o, gerçekleşecektir" dedi.
Bu görüş çok beğenildi.
Hazret-i Nu'man, bu iş için bir orduya bedel, kahramanlar kahramanı Ka'ka bin Amr'ı ve emrindeki yiğitleri Parsların üzerine gönderdi.
Hazret-i Ka'ka, süvari birliği ile koca düşmanın üzerine arslanlar gibi atıldı.
Zincirlerle birbirine bağlanmış ve demir zırhlara bürünmüş İran askerleriyle önce şiddetli bir mücadeleye girişti.
Sonra askerine verdiği bir işaretle ric'ata, yani geri çekilmeye ve yanlarındaki bazı kıymetli eşyaları yere atmağa başladılar.
Düşman;
"Müslümanları çekilmeğe mecbur ettik, ağırlıklarını bırakarak kaçıyorlar!" zannıyla arkalarından koşmağa ve ganîmet toplamağa başladı.
Başkumandan Nu'man ve mücahidler, Ka'ka bin Amr'ın bu başarısını takdir, heyecan ve dikkatle takib ediyorlardı.
Vaktin geldiğine kanaat getiren Nü'man bin Mukarrin, atına atladı.
Askerin maneviyatını yükseltici, onları cihada teşvik edici konuşmalar yaptıktan sonra;
"Kardeşlerim! Üç defa tekbir getireceğim.
Ben söylerken yüksek sesle siz de söyleyin!
Ben hücuma kalktığımda siz de peşimden atılın! Şehid olursam yerime Huzeyfe'yi komutan yapın! O da şehid olursa, komutan filancadır..."
diyerek, yedi isim saydı.
Son isim Mugire bin Şu'be.
Sonra ellerini kaldırıp;
"Ya Rabbi! Din-i islamı aziz eyle, mücahid kullarına yardımcı ol.
Ey Allah'ım! Bu kullarının arasında önce Nü'man kuluna şehadet mertebesini ihsan eyle!" diyerek dua etti.
Onun bu içli duasını işiten askerler ağlamaya başladılar.
Nihayet hazret-i Nu'man, "Allahü ekber" diyerek üç defa tekbir getirdikten sonra, yerinde duramayan mücahidlerle hücuma geçti.
İranlılarla görülmedik bir çarpışma başlamıştı. Kılıçların, İranlı askerlerin zırhına çarpmasından meydana gelen ses, ayyuka çıkıyordu.
Gazilerin, aşk ile söyledikleri "Allah Allah!" nidaları ve yerde üst üste yığılan düşman cesedleri, İranlı askerlerin maneviyatını bir hayli bozunca, gerisin geri kaçmaya başladılar.
Düşmanın kaçışını gören hazret-i Nu'man, o anda yandan gelen bir okla yaralandı ve çok arzu ettiği şehidlik mertebesine kavuştu.
Hazret-i Huzeyfe, ele geçen ganimetlerin beşte birini ayırıp hz. Ömer'e, gönderdi.
Geri kalanı da askerine taksim eyledi.
Bu zaferden sonra Sasanilerin, İranlı mecusilerin hakimiyetine tamamen son verilmiş,
müslümanların eline geçmiştir.
