25 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Hz. Ümm'i Eymen...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Peygamber efendimiz, doğmadan önce babasını,  

altı yaşında da annesini kaybetmişti. 

Hem yetim, hem de öksüz olarak büyüdü. 

Fakat birçok kadın, bir anne şefkatiyle o yüce Peygamberi bağrına bastı. 

Ona annesizlik acısını hissettirmemek için ellerinden gelen gayreti gösterdiler.

İşte bu kadınlardan birisi de Ümm-i Eymen'di. Peygamberimizin ehl-i beytten saydığı ve 

"Annemden sonra annem" diyerek, iltifat ettiği bu büyük İslam kadınının asıl ismi,  

''Bereke binti Salebe idi.'' 

Uzun yıllardan beri Abdülmuttaliboğullarının hizmetlerini görüyordu. 

Peygamber efendimizin babası Abdullah'ın vefatından sonra da, aynı evde kaldı. 

Artık, hem Peygamberimizin annesi Amine'nin,  

hem de Peygamberimizin yardımcısıydı.

Resulullah efendimiz altı yaşına geldiğinde, Hz. Amine, yanına Ümm-i Eymen'i de alarak Medine'ye gitti. 

Niyeti hem oradaki akrabalarını, hem de kocası Abdullah'ın kabrini ziyaret etmekti. 

Bir ay Medine'de kaldılar.

Ümm-i Eymen Medine'deki bir hatırasını şöyle anlatır: 

''Birgün yahudi alimlerinden ikisi yanıma gelerek dediler ki; 

Bize Ahmed'i göster!

Ben de Resulullah efendimizi dışarı çıkardım. 

İyice incelediler ve dediler ki; 

Bu çocuk, ahir zaman peygamberi olacaktır. 

Burası da onun hicret edeceği yerdir. 

Bu memlekette büyük savaşlar olacaktır.'' 

Ümm-i Eymen onların bu konuşmalarından sonra çok korkmuştu. 

Sevgili Peygamberimize bir zarar vermelerinden endişe duyuyordu. 

Herhangi bir tehlikeye karşı onu korumak için, Peygamberimizin yanından ayrılmamaya gayret gösteriyordu.

Nihayet Mekke'ye hareket günü gelmişti. 

Ümm-i Eymen buna çok sevindi. 

Artık yahudilerin Resulullaha bir zarar veremeyeceklerini düşünüp rahatladı.

Bu üç kişilik kafile Medine'den ayrıldılar. 

Mekke'ye doğru yola koyuldular. 

Neşeli bir şekilde yollarına devam ediyorlardı. 

Fakat biraz sonra beklemedikleri birşey oldu. 

Ebva denilen yerde, Hz. Amine birdenbire rahatsızlandı. 

Hz. Amine bu hastalıktan kurtulamayıp vefat edeceğini anlamıştı.

Başucunda duran Peygamberimizin yüzüne baktı. 

Bir rüyasını hatırlayarak şöyle dedi; 

''Şayet rüyada gördüklerim doğruysa,  

sen celal ve bol ikram sahibi olan Allah tarafından, Ademoğullarına helal ve haramı bildirmek üzere, Peygamberliğin bildirilecektir. 

Sen, teslimiyeti, ceddin İbrahim'in dinini yerleştireceksin. 

Cenab-ı Hak seni devam edegelen putlardan, putperestlikten koruyacaktır.''

Bundan sonra şu şiiri söyledi: 

''Her yaşayan ölür, eskir her yeni,  

Her yaşlanan elbet, oluyor fani.

Ben de öleceğim, birgün elbette,  

Lakin kalacaktır, adım dillerde.

Çünkü senin gibi, hayırlı evlat,  

Bıraktım geriye, ne büyük nimet.''

Hz. Amine, Ebva denilen yerde hastalığının artması üzerine, ciğerparesini Ümm-i Eymen'e emanet etti. Ona iyi bakması ricasında bulundu. 

Çok geçmeden de ruhunu teslim etti. 

O sırada otuz yaşında bulunuyordu. 

Peygamberimiz böylece, altı yaşında iken öksüz kalıyordu. 

Cenab-ı Hak sevgili Resulüne, küçük yaşından beri her türlü acıyı tattırıyor ve onu kemale erdiriyordu ki, ümmetine tam örnek olabilsin. 

Ona iman edenler, Peygamberlerinin çektiği sıkıntıyı hatırlayarak teselli bulsunlar, karşılaştıkları musibetlere sabretsinler.

Ümm-i Eymen'in sırtına, artık ağır bir yük yüklenmişti. Ağlamak, hıçkırmak istiyor,  

fakat Peygamberimizin üzüleceğini düşünerek vazgeçiyordu. 

Bundan sonra ona, annesinin yokluğunu hissettirmeyecekti. 

Öz evladıymış gibi mübarek yavruyu bağrına bastı. Sonra da onu şöyle teselli etti; 

''Üzülme, ağlama! İlahi kadere karşı boynumuz kıldan incedir. 

Can da Onun, mal da. 

Hepsi bize emanet. 

O, emaneti nasıl vermişse, öyle alır.''

Peygamberimizin gözü yaşlıydı. 

Artık hem yetim, hem de öksüz kalmıştı. 

Babasının yüzünü hiç görmemişti. 

Bundan sonra annesinin de yüzünü göremeyecekti. Gözyaşları arasında dedi ki; 

''Ben de biliyorum. 

Onun hükmüne her zaman boyun eğerim. 

Fakat anne yüzü unutulmayacak bir yüzdür. 

O yüzü tekrar göremem diye üzülüyorum.''

Fakat kendisini toparlamakta gecikmedi. 

Annesine karşı son vazifesini yerine getirmek istiyordu. 

Yaşından beklenmeyen bir olgunluk içerisinde dadısına şöyle dedi; 

''Haydi! O, emaneti sahibine teslim etti. 

Biz de onun naşını toprağa teslim edelim de,  

rahat etsin.'' 

Biraz sonra annelerin en şereflisini, en bahtiyarını birlikte defnettiler. 

Artık Resulullahı Mekke'ye götürme vazifesi Ümm-i Eymen'e kalmıştı. 

Ümm-i Eymen, gözyaşları arasında Peygamberimizi, dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti. 

Aradan yıllar geçti. 

Peygamberimiz, kendisini bir anne şefkatiyle bağrına basan, ancak bir annenin yapabileceği kadar fedakarlık gösteren sevgili dadısını unutmamıştı. 

Ona her türlü maddi yardımda bulunuyor,  

bir evladın annesine duyabileceği saygı kadar hürmet gösteriyordu. 

Bu arada sevgili dadısının bir yuva kurmasını temin etti. Onu Ubeyd bin Zeyd ile evlendirdi. 

Bu evlilikten Eymen adlı bir oğlu oldu. 

Ve Ümm-i Eymen diye tanındı.

Ümm-i Eymen tevekkül sahibi bir hanımdı. 

En zor durumlarda bile cenab-ı Haktan ümidini kesmez, Ondan yardım beklerdi. 

Bu teslim ve tevekkülünün mükâfatını hemen görürdü.

Hicret ederken, Revha yakınlarında gecelemişti. Çok susamıştı. 

Yanında bir damla dahi su yoktu. 

Hiç telaşlanmadı. Çünkü kullarına karşı son derece merhametli olan Rabbinin, gördüğüne ve yardım edeceğine inancı sonsuzdu. 

Nitekim cenab-ı Hakkın yardımı gelmekte gecikmedi.

Gökten beyaz bir urgana bağlanarak sarkıtılmış bir kova gördü. 

Cenab-ı Hakka hamd ve şükür ederek kalktı,  

kovanın yanına gitti. 

İçi tamamiyle, berrak ve buz gibi su ile doluydu. 

Kana kana içti. Tamamen susuzluğu geçti ve rahatladı.

Bu vakayı nakleden Ümm-i Eymen şöyle der; 

''Artık bundan sonra bir daha hiç susamadım.'' 

Yaşı bir hayli ilerleyen Ümm-i Eymen,  

Hz. Osman'ın halifeliğinin ilk yıllarında vefat etti.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *