Mehmed Bahai Efendi...
Hoca Sadeddin Efendi'nin torunu ve Rumeli kazaskerliğinde bulunmuş olan Abdülaziz Efendi'nin oğludur.
Babası Abdülaziz Efendi, Hoca Sadeddin'in dördüncü oğlu idi.
1633'de Halep kadısı iken vali Ahmed Paşa tarafından "tütüne ihtilasından dolayı işini görmeğe vakti yoktur", diye şikayet edilmesi üzerine tütün yasağı bahanesiyle sıkı takibatta bulunan
IV. Murat tarafından Kıbrıs'a sürgün edilmiştir.
Bahai Efendi iki sene sonra afvolunarak Şam,
Edirne ve İstanbul kadılıkları ile kazaskerlikte bulunduktan sonra 1059 Receb 1649 Ağustos'ta Abdürrahim Efendi yerine şeyhülislam olmuştur. Bu tarihte hükümet işlerini ellerine alan ocak ağalarına ehemmiyet vermeyip dediklerini yapmadığı için araları açılmıştı.
Hatta iki defa Valide Sultan'a arıza takdim edip ağaların; kabule şayan olmayan tekliflerini kabul eylemediğinden dolayı bunlarla geçinemeyeceğini beyan ile makamından affını rica etmiş ise de Valide Sultan bir müddet müdara ile tahammül etmesini kendisine tavsiye eylemişti.
Nihayet ağalar ile olan bu düşmanlığı sırasında İzmir konsolosunu azletmesi hakkında İstanbul'daki ingiliz elçisini baskı ile hapseylemesi ocak ağalarına fırsat vererek 1061 Cemziyelevvel 1651 Nisan'da azlolunup Bergama'ya sürgün edilmiştir;
Bahai Efendi'nin yerine ocak ağalarının arzusuyla hayli zamandanberi şeyhülislamlık peşinde koşan Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi getirilmiştir.
Kara Çelebizade'nin azil ve sürgün edilmesinden sonra sadrazam Abaza Siyavuş Paşa ile samimi hukukuna binaen onun ısrarıyla Bahai Efendi acele İstanbul'a getirildi ve bir müddet sonra yani,
1062 Ramazan ve 1652 Ağustos'ta amcazadesi
Ebu Said Efendi'nin azli üzerine ikinci defa şeyhülislam oldu ve 1064 Safer 13 ve 1654 Ocak ayında hunak hastalığından vefat edip Fatih'te evi karşısına defnedildi, işlerinde maiyyetinin tesiri altında idi.
Bahai Efendi şöyle böyle tahsil görüp Mollabey olarak yükselmiş, zamanını şair ve edipleriyle hem bezm olarak geçirmiştir.
Tütün ve afyona düşkünlüğü vardı.
Fevkalde zekası ve sürat-i intikali ile meseleleri derhal kavramak kudretine sahipti;
şeyhülislamlığı Osmanlı devletinin karışık bir devrine tesadüf etmiştir.
Son zamanlarda hastalığı kendisini asabi bir hale getirmişti.
Bahai Efendi'nin şöhreti şair olmasındadır;
şiirde asrının üstadları arasında yer almış,
zarif ve aşıkane gazelleriyle şöhret bulmuş ve muasırları tarafından bazı gazellerine nazireler yapılmıştır.
Bahai Efendi iki defada dört buçuk ay kadar şeyhülislamlık yapmıştır.
Kendisinin iyiliğini görmüş olan tarih sahibi Vecihi, vefatı hakkında aşağıdaki güzel kıtayı söylemiştir.
''Bahai ol şeh-i mülk-i fazilet
İdince terk-i bezm-i devlet ü cah
Dedim tarihini anin Vecihi
Makamın sadr-ı cennet ide Allah''
''Sene, 1063''
Evliya Çelebi Anadoluhisarından bahsederken Bahai Efendi'nin çinilerle süslü yalısını zikreder. Kanlıca körfezine eskiden Bahai köyü denildiğine göre yalının burada bulunduğu anlaşılıyor.
Ehl-i tarikat ile Kadızadelilerin mücadele halini alan ihtilafları bunun meşihati zamanında iyice alevlenmişti;
kendisi şeyhler tarafına meyl ile onların haklı olduklarına kail olduğu halde Kadızadeliler'den korktuğu için sofiyyenin devranı aleyhinde fetva vermek mecburiyetinde kalmıştır.
''Tütünün mubah olduğuna dair fetvası vardır.''
Yobazlara tariz yollu bir müseddesinin ilk ve son parçaları;
''Zahidin her ne kadar ta'nı firavan olsa
Ana gam yemez idik zerrece irfan olsa
Sıdk ile mezheb-i İslam'da punyan olsa
Bize mülhid diyenin kendüde iman olsa
Dahi eden dinimize bari müsülman olsa.
***
Gerçi kim nefse uyup itmedeyüz sehv ü hata
Bilürüz cürmümüzi itmeyiz inkar asla
Gam değil aybımızı söylese daim ada
Kailüz hak söze biz gerçi Bahai amma
Bize mülhid diyenin kendüde iman olsa
Dahleden dinimize bari müselman olsa''.
