24 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Kalbin görevi ve huzurunun temini...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Kalbin asıl görevi zikirdir. 

Bu amaç dışında kullanıldığında, ne olursa olsun tatmin olmaz. 

Zikir sadece maddi dil ile olmaz, aslolan kalbin zikridir. 

Bir de vücud organlarının zikri vardır ki,  

günah işlemekten kaçınmak da ameli zikirdir. 

Zikirsiz kalb virane olmuş eve benzer. 

Hadis; ''Allah'ın zikredildiği ev ile zikredilmeyen ev, canlı ile ölü gibidir.''

 

Kalbin vesvesesi ve noktai süveydası

Kalb, vesveselere kapılır. 

Bu, ya şeytandan, ya da nefisten kaynaklanır. 

Şeytan gayet bilgili olduğundan, bir kötülüğe yönlendirmek istediğinde, başarılı olamazsa,  

hemen başka bir alternatif sunar,  

ona sağdan, soldan, önden ve arkadan yaklaşır. Nefsin hoşuna gidecek şekilde, onu güzel göstermeye çalışır. 

Özellikle insanı benlik yönüne sürüklemeye çalışır.

Şeytani vesvese başarısızlık karşısında tekrarlama göstermez. 

Nefsten gelen vesvesede hedefe ulaşana kadar ısrar vardır. 

Nefs vesvesesi gider tekrar gelir. 

Şeytanın mü'min olmayanlarla işi yoktur. 

Onun işi mü'minin imanını çalmaktır. 

Vesvese konusunda şikayetçi olan birini 

Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem bunun ''Kalbte bulunan iman sonucu olduğunu'' söylemiştir.

Şeytanın kalpte bulunan vesvese noktası,  

kalbin aynı zamanda tecelliler ve nurlar merkezi olan nokta-i süveyda'dır yani; siyah noktacıktır. 

Bunun etrafında, siyah bir nur bulunduğu ve şeytanın vesvese hattının bu olduğu söylenir. 

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme küçük yaşta uygulanan göğüs yarma ameliyesinde,  

kalbin yarılarak içinden çıkarılıp atılan ve bu şeytanın nasibi idi denilen şey, işte bu vesvese hattıdır. 

Zikir teveccühü ile oraya atılan nur sayesinde, süveyda'nın siyahlığı beyazlığa dönüşmedikçe, şeytanın vesvesesi kesilmez.

Kalb, mekanlı alem ile mekansız alem arasında bir berzah şeklindeki arş gibidir. 

Mekansız, olumsuz olan ruh ile mekanlı ve olumlu olan nefis arasındadır. 

''Feelhemeha fucüraha ve takvaha'' (Şems; 8) ayetinde de ifade olunduğu üzere kalb hem iyiye, ulviye, hem de kötüye, sufliye açılır. 

Kalb, ruha dayanarak ulvi alemden, nefse dayanarak sufii alemden istifade eder.

Bir başka deyişle kalb hem Hakka, hem de halka yönelebilir. 

Birine yönelmişken diğerinden gafil olmama üstünlüğüne ulaşmıştır. 

İrşad durumundakilerin kalbi her iki yana aynı anda açılabildiği için, kalbleri arş yani berzah özelliğini yansıtırlar.

Melekler de, kalbin bu arşlık özelliği yoktur.

Kalb, nazargah-ı İlahi'dir:

Marifetullah'ın yeri kalbdir. 

O, nazargah-ı İlahi'dir. 

Allah'ın evidir. 

Allah sonsuz bir varlık olduğu için,  

onun marifeti yine sonsuz bir varlıkla mümkündür.

Kamil mü'minin kalbi hem görür, hem işitir,  

hem akleder hem de hisseder. 

Allah'ın nuru ile aydınlanan kalb bu özelliğini nereden alıyor... Hadis-i kudsi; 

''…Öyle olur ki, Ben kulumu severim Onu sevince de, onun gören gözü, duyan kulağı, tutan eli,  

konuşan dili, düşünen aklı olurum.''

Burada haşa Allah'ın kula hulul ettiği manası yoktur. Aynı zamanda hiçbir varlığın da Allah olması söz konusu değildir. 

Fakat Allah kendi sıfatlarından bazı tecellileri dilerse, kulunun üzerine giydirebilir. 

Bununla birlikte kul, kulluktan çıkmaz. 

İşte bütün âlemleri gören göz budur. 

Gerçek ilim de budur; marifetullah'tır.

Kalb-gönül, mukaddes Tuva, Eymen Vadisi,  

Tur Dağı, Beytu'l Ma'mür, Beytullah, Meyhane,  

Kadeh, Gül Bahçesi, Kevser, İskender'in cihanı gösteren cami dürbünü gibi benzetmelerle, tasavvufi literatürde anıla gelmiştir. 

Bu benzetmelerin her birinde, derin incelikler saklıdır.

Muhabbetullah'ın merkezi kalbtir:

Kalb Allah'ı sevme merkezidir. 

Aşk derdi, en kutsal derttir. 

Hacı Bayram'ın tabiriyle ''Bir ulu davadır, alma başa sevdayı'' dediği ağır bir yüktür. 

Aşk derdine, yine aşktan başka ilaç yoktur. 

Aşıkların derdi de şifası da kalbdedir. 

Kalbin süveydası, hakiki dost evidir. 

Gönüle girmeyen, sahibi ile sohbet edemez. 

Gönül kuşu arşta uçar. 

Lahut Allah'ın huzuru aleminde dolaşır. 

Bu kuş en yükseğe uçar. 

Çünkü asıl vatanı Lahut'tur. 

Bu kuşun kanadı, aşk'tır. 

Ama, Leyla'ya Mecnun'un gözüyle bakmayanlar, Leyla'yı hakkıyla sevemez ki… 

Üstelik Mecnun Leyla'nın aşkını, medresede, kitaplardan, satırlardan öğrenmedi. 

Gönül, sevgiliye kavuşan Firdevs bahçesidir,  

gül de bülbül de gönüldedir; 

ledün ilme gönle gelir, esas kevser, hakiki ab-ı hayat gönüldedir. 

Elest… hitabı gönülde, her an tazelenmektedir. 

Kıble birdir, sevda birdir, o halde gönül için bir tek sevgili yeter.

Kalbi-gönlü Yunus'la noktalayalım:

''Gönül Çalabın tahtı, Çalap gönüle baktı

İki cihan bedbahtı her kim gönül yıkar ise!..''

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *