24 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
9°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Gönül Bahçesinden....

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Şeyh Sadi Hazretleri buyurur:

Ey Ademoğlu! 

Bazen nimet içinde mağrur ve gafil; 

bazen yoksulluk içinde ümitsiz ve mahzunsun… 

İşte neşeli ve kederli zamanındaki halin budur. 

Bilmem ki Rabbine kulluğu ne zaman edeceksin!.

Cenab-ı Hak, Fecr Suresi'nde insanoğlunun bu zaafına şöyle işaret buyuruyor:

''İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde sevinir ve Rabbim bana ikram etti, der.

Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise, Rabbim beni önemsemedi, '' der. 

(el-Fecr; 15-16)

Gaybı Allah'tan başkası bilemez. 

Hakkımızda neyin hayır, neyin şer olduğunu,  

Rabbimiz elbette bizden daha iyi bilir. 

Cenab-ı Hakk'ın bizim için takdir ettiği,  

bizim kendimiz için arzu ettiğimizden daha hayırlıdır. 

Kul, Rabbinin takdirinden razı olacak ki,  

Rabbi de kulundan razı olsun.

Rasulullah (sav) Efendimiz, gönül huzuruna erebilmek için gereken saadet reçetesini şöyle ifade buyurmuşlardır:

''Hayat şartları sizinkinden daha aşağı olanlara bakınız; sizden daha iyi olanlara bakmayınız! 

Bu, Allah'ın, üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için daha uygun bir davranıştır.'' (Müslim)

''…Kim dini hususunda kendisinden üstün olana bakıp ona tabi olur,  

dünyası hususunda da kendinden aşağı olana bakıp Allah'ın kendisine vermiş olduğu üstünlüğe hamd ederse, Allah o kişiyi şükredici ve sabredici olarak yazar…'' (Tirmizi)

Gaflete müptela pek çok insan; 

fakirlik, yokluk, darlık ve mahrumiyetin mutlak manada bir şer olduğunu zanneder. 

Halbuki nicelerini istikamette tutan, bu mahrûmiyetleridir. 

Fakat bunun farkında değillerdir.

Yine bazıları da; zenginlik, servet, rahatlık ve bolluğun mutlak manada bir hayır olduğunu zannederler. 

Halbuki herkesin terazisi, varlık imtihanı kaldıracak kudrette değildir. 

Varlıkta da yoklukta da sabır ve şükür ehli olanlar, azın azıdır.

Rasulullah Efendimiz'in Salebe'ye yaptığı şu ikaz, hepimiz için büyük bir ders mahiyetindedir:

''Şükrünü eda edebileceğin az mal, şükrünü eda edemeyeceğin çok maldan hayırlıdır…'' (Taberi)

Bu yüzden îman ve irfan ufkundan baktığımızda; 

Allah'a hangi durumda daha yakın isek,  

o hali kendimiz için daha hayırlı görmemiz icab eder.

Hazret-i Ali (radıyallahu anh'ın naklettiği şu hadise,  

bu hakikati ne güzel izah etmektedir:

''Biz Hazret-i Peygamber (sav) ile birlikte mescitte oturuyorduk. 

Mus'ab bin Umeyr çıkageldi. 

Üzerindeki, kürk parçalarıyla yamanmış hırkasından başka bir şeyi yoktu. Allah Rasulü, Mus'ab'ı görünce,  

onun Mekke'de bol nimetler içindeki haliyle şimdiki yoksul halini düşündü ve gözyaşlarına hakim olamayıp ağladı. 

Sonra da ümmetinin istikbalinden bir manzarayı haber vererek, şöyle buyurdu:

''Birinizin sabahleyin ayrı, öğleden sonra ayrı güzel elbise giydiği,  

önüne bir tabağın konup ötekinin kaldırıldığı,  

evlerinizi Kabe'nin örtüldüğü gibi örtülere büründürdüğünüz 

''yani dünya lezzetlerinin önünüze serildiği'' zaman haliniz nice olur!

Orada bulunanlar:

''Ey Allah'ın Rasulü! ,

Tabii ki o gün halimiz bugünkünden daha iyi olur. 

Çünkü o zaman geçim derdimiz olmaz,  

kendimizi tamamen ibadete veririz'', dediler.

Rasulullah Efendimiz:

''Bilakis bugün siz, o günden daha hayırlı durumdasınız'', buyurdu. 

(Tirmizi)

Hazret-i Ömer;

''Zenginlik de fakirlik de aynı şekilde birer binektir. 

Hangisine bineceğime aldırmıyorum'', buyurmuştur.

Süleyman aleyhisselam, namütenahi bir varlık ve saltanat sahibi kılınmıştı. 

Fakat dünya nimetleri asla kalbini işgal etmemiş,  

nimetlerin asıl sahibi olan Allah'a daima şükür halinde bulunmuştu. 

Bu güzel hali sebebiyle de Cenab-ı Hakk'ın; ''ne güzel kul'' iltifatına mazhar olmuştu.

Arif mü'minler, hangi şartlarda imtihan edildiklerine değil,  

o imtihanlarda Cenab-ı Hakk'ın rızasını ne kadar kazanabildiklerine bakarlar. Onların derdi; hangi imkana sahip oldukları değil,  

o imkanla ne kadar Cenab-ı Hakk'a yaklaşabildikleridir.

Bunun içindir ki Yunus Emre Hazretleri şöyle der:

''Ne varlığa sevinirim,

Ne yokluğa yerinirim,

Aşkın ile avunurum,

Bana Sen'i gerek Seni!..''

Unutmayalım ki, dünyanın en mesut insanları; 

her istediğini, dilediği anda bulabilenler değil,  

Rabbini her an kalbinde bulabilen salih mü'minlerdir.

Mühim olan; ''gönül zengini'' olabilmektir. 

Bu ilahi imtihan aleminde ne kadar kırık kalbi teselli edebilirsek,  

ne kadar mahzun ve mazlumların gönlünü alabilirsek, o kadar gönül zenginiyiz demektir. 

Gerçek zenginlik de budur.

Mevlana Hazretleri ne güzel buyurur:

''Sen varını yoğunu, malını mülkünü ver de bir gönül yap! 

Yap da o gönül; mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin!..''

Allah'ın huzuruna altın dolu binlerce kese götürsen,  

Cenab-ı Hak;

''Biz'e bir şey getirmek istiyorsan, kazanılmış bir gönül getir! 

Çünkü altın, gümüş Biz'im için bir şey değildir. 

Eğer Biz'i ve rızamızı istiyorsan,  

bunun ancak bir gönül kazanmaya bağlı olduğunu unutma!..'' buyurur.

Şeyh Sadi Hazretleri buyurur:

''İnsanın kalbi dünyaya meyledince, bala düşmüş sinek gibi olur.''

Kalbe musallat olan dünya hırsı, kulu manen helake sürükleyen bir girdap gibidir. 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *