24 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Alvarlı Efe Muhammed Lütfi Efendi...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Erzurum'da yetişmiş önemli şahsiyetlerden biri olan ve Erzurum halkı arasında ''Efe Hazretleri'' olarak bilinen Alvarlı Efe'nin adı,  

Muhammed olup mahlası ise, Lütfi'dir.

Muhammed Lütfi Efendi 1868 yılında Hasankale'nin Kındığı köyünde dünyaya gelmiştir. 

Babası Hüseyin Efendi, annesi Hatice Hanım'dır. 

İlk tahsilini babası vasıtasıyla tamamlamış, 22 yaşında iken Hasankale'de Sivaslı Camii'ne imam olmuştur. 

Bu imamlığı esnasında ilmi yeteneği ve güzel ahlakıyla herkesin takdirini kazanan Alvarlı Efe, babasıyla birlikte Bitlis'e giderek Küfrevi Hazretleri'ne intisap etmiş, bir müddet sonra onun seçkin bir halifesi olarak Hasankale'ye dönmüştür.

Daha sonra Dinarkom köyüne tayin olunan Alvarlı Efe Hazretleri,  

I. Dünya Savaşı'na kadar burada kalmış, 16 Şubat 1916'da Rusların Erzurum'u işgali üzerine, Erzurum'a göçerek, babasını Erzurum'a bırakıp, kendisi imamlık göreviyle Yavi nahiyesine gitmiştir. 

Rus istilası müddetince burada kalıp istilaya karşı koymak için çareler aramıştır.

Alvarlı Efe Hazretleri, Erzurum'un kurtarılmasından sonra tekrar Hasankale'ye dönmüştür. 

Kendisine teklif edilen Hasankale Müftülüğü görevini kabul etmemiş,  

yakındaki Alvar köyü halkının ısrarlı talepleri üzerine,  

oraya giderek 24 yıl vazife yapmıştır. 

Bundan dolayı halk arasında, "Alvarlı Efe" adıyla meşhur olmuştur. 

Ancak hastalığı sebebiyle, devamlı olarak hekim kontrolünde olması gerektiği için 1939'a kadar kaldığı bu köyden ayrılmak zorunda kalmış, köy halkından izin isteyerek, Erzurum'da Mehdi Efendi mahallesinde kiraladığı bir eve yerleşmiş, irşad ve ilmî faaliyetlerine burada 16 yıl devam etmiştir. 

12 Mart 1956'da pederlerinin vefat ettiği ve aynı zamanda Erzurum'un kurtuluşu olan bir günde vefat etmiştir. 

Cenaze namazı kalabalık bir cemaat eşliğinde kılınmış, ardından Alvar köyüne götürülüp orada toprağa verilmiştir.

Alvarlı Efe, ömrünü İslam'ı anlatma, insanları irşad etme yolunda geçirmiş, sohbet ve şiirleriyle insanları; ilme, doğruluğa, takvaya davet etmiştir. 

O'nun çeşitli şiir türlerinden meydana gelen Hulasatü'l-Hakayık adlı eseri,  

bu nevi tavsiyelerle dolu olup, iç dünyasını yansıtması açısından da çok önemlidir.

Burada bu değerli eserde derlenmiş olan Alvarlı Efe Hazretleri'nin şiirlerine güzel bir örnek olarak, 20 kıta halindeki meşhur "Erzurum Destanı" isimli şiirinin birkaç kıtasına yer vererek asıl konumuza geçmek istiyoruz.

"Erzurum kilidi, mülk-i İslam'ın,

Mevla'ya emanet olsun Erzurum.

Erzurum derbendi ehl-i imanın,

Mevla'ya emanet olsun Erzurum."

"Gayet şecaatli erler var idi,  

Nisasi, ricali hayadar idi,

Edepli erkânlı bir diyar idi,  

Mevla'ya emanet olsun Erzurum."

"Kalblerine dolsun feyz-i Rabbani,  

Ahalisi bulsun rahm-i Rabbani.

LÜTFİ, Erzurum'dan gördün ihsani,

Mevla'ya emanet olsun Erzurum." 

***

"Nazar kıl gül-gülistanı,

Ederler tevhid-i Bari,

Bezenmiş darı diyarı,

Gül-i ra'nayı seyreyle."

Yani, Bak! Gül, gülistan hepsi Yaratıcı'larının birliğini ilan ediyorlar. 

Her taraf ne güzel süslenip bezenmiş! 

Gel de bu hoş kokulu güzel gülü seyret!

*** 

Muhabbet Eri:

Muhabbetullah, marifetullah'ın bir neticesidir. 

Marifet-i İlahiyyede büyük mesafeler kat'etmiş olan Alvarlı Efe,  

muhabbetullah deryasına dalmış, eynema şarabı diye isimlendirdiği,  

muhabbet şarabını içerek kendinden geçmiştir. 

Alvarlı Efe'nin şiirleri ilahi aşk ile tutuşmuş bir gönülden savrulan kıvılcımlar gibidir. 

"Nimet oldur ışk-ı Hakk ruşen-zamir olsun sana",  

diyerek ilahi aşkın en büyük nimet olduğuna ima eder. 

Ona göre muhabbet-i ilahi, alemlerin maye-i hayatıdır. 

Kur'an da bu muhabbeti talim eder;

"Kamu alemlere ayn-ı hayattır,

Okur dilden dile Kur'an muhabbet."

Yani, Kur'an, bütün alemlere hayat veren muhabbeti okuyup durur.

O, "Baki bir can isteyenler fani bir can istemez" 

"Meydan-i tevhidde merd-i merdane olan Hak'tan gayri bir yare bakmaz"diyerek, hiç batmayan bir güneşe, hiç solmayan bir güle meyil vermiştir.

"Ölümsüz olan Hayy'a tevekkül et!" (Furkân, 25/58)

ayetinden ilham alarak İbrahim (a.s) gibi batıp kaybolan fani güzelliklerden yüz çevirişini şöyle ilan eder:

"Bir güle gönül ver ki o gül solmaya haşa,

Öyle bir güzele el ver dad-res olsun sana." 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *