23 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Peygamber efendimizin bir duası...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Sa'd bin Ebi Vakkas'tan rivayet edildiğine göre 

Rasulullah Efendimiz namazlardan sonra şu dua ile Allah'a sığınırdı;

''Allahım! 

Korkaklıktan, cimrilikten Sana sığınırım. 

Erzel-i ömürden ''başkalarına muhtaç olunan ihtiyarlıktan'' 

Sana sığınırım. Dünya fitnesinden Sana sığınırım. 

Kabir fitnesinden Sana sığınırım.'' (Buhari)

Allah Rasulün'den daha büyük bir şecaat sahibi düşünülemez. 

Nitekim Hazret-i Ali şöyle der;

''Biz Bedir'de, Allah Rasulü'ne sığınıyorduk. 

O gün kendileri, düşmana en yakın olanımız,  

insanların en cesur ve metanetli olanı idi.'' 

(Ahmed)

Abdullah bin Ömer'de;

''Rasulullah Efendimiz'den daha cömert, daha yiğit,  

daha şecaatli bir kimse görmedim!'' demiştir. (İbn-i Sa'd)

Muhammed bin Mesleme, şahit olduğu bir hadiseyi şöyle nakleder:

''Kulaklarımla duydum, gözlerimle gördüm ki, müslümanlar Uhud'da bozuldukları zaman, dağa doğru kaçıyorlardı. 

Rasulullah da arkalarından;

''Ey filan! Bana doğru gel. Ey filan, bana doğru gel. 

Ben Rasulullah'ım!'' diye sesleniyordu. (Vakıdi)

Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

''O zaman siz, harp sahasından hızla kaçıyor ve kimseye dönüp bakmıyordunuz. Allah'ın Rasulü ise, büyük bir cesaret ve şecaatle olduğu yerde durarak, arkanızdan sizi çağırıyordu…'' (Al-i İmran, 153)

Korkaklığın bertaraf edilmesi için, Allah'tan korkmak icab eder. 

Zira gönüllerde Allah'tan korku arttıkça, fanilerin korkusu azalmaya başlar ve nihayet hükmünü kaybeder.

Peygamber Efendimiz, muhtelif krallara İslam'a davet mektubu göndermek istediğinde; ''Kim götürecek'' diye sorduğu zaman birçok genç kalkar;

''Ya Rasulallah! Bu şerefi bana bahşet!'', derlerdi.

''Şu çölleri nasıl aşacağım, kralların göz işaretine bakan cellatların karşısında bu mektubu nasıl okuyacağım!.'' diye düşünmezlerdi. 

İmanın kazandırdığı büyük bir teslimiyet ve heyecan içinde şevkle yola koyulurlardı. 

Kralların huzuruna dimdik bir vaziyette çıkarlar ve cellatların hunhar bakışlarından hiçbir ürperti duymazlardı. 

Efendimiz'in İslam'a davet mektubunu, canları pahasına da olsa yüksek bir cesaret ve vakar ile okurlardı.

Pers, İran kralının parçalattığı elçi, öldürüleceğini sezdiği halde korkuya kapılmamış ve hiç çekinmeden Hazret-i Peygamber'in mektubunu başından sonuna kadar okumuştu.

Çünkü Allah ve Rasul'ünün muhabbeti, onlarda fanilere olan korkuyu sıfırlamıştı. Onların yürekleri, ancak Allah korkusuyla doluydu.

Biz, ecdadımız Osmanlı'dan birkaç misal verelim:

Kanuni Sultan Süleyman, son seferi olan Zigetvar'a çıkacağı zaman,  

Sadrazam Sokullu, huzuruna gelerek;

''Sultanım! 

Ümmete sayısız zaferler hediye ettiniz! Yoruldunuz! 

Ömrünüzü alem-i İslam'a vakfettiniz! 

Bu seferin meşakkatine bu yaşta katlanmanız müşküldür. 

Bu sebeple siz, İstanbul'da kalıp idareye devam ediniz. 

Ben ve vezirler, paşalar sefere iştirak edelim. 

Gözünüz arkada kalmasın!..'' deyince, ulu hakan Kanuni,  

Sokullu'ya şu cevabı verdi;

''İyi dinle Sokullu! 

Bu vasiyetimi, benden sonra gelecek nesle de aktar! 

Bir padişah, daima asker evlatlarıyla birlikte sefere çıkmalıdır. 

Asker, padişahını yanında görünce şecaati artar! 

Düşman ise, padişah sefere iştirak ettiği için karşısındaki orduyu çok güçlü görür. 

Kuvve-i maneviyyesi bozularak cesareti kırılır. 

Harbi kazandıran asıl saik, manevi kuvvettir!''

Sokullu da;

''Karar padişahımındır'', diyerek sükut etti.

Gerçek mü'minler yalnız Allah'tan korkarlar ve O'na tevekkülleri sebebiyle başka hiçbir şeyden korku duymazlar. 

Cesaret ve metanetle Allah'ın emirlerini tatbik ederler. 

Şecaatlerini firaset ve basiretle kullanarak, nerede nasıl hareket etmek icab ediyorsa öyle davranırlar. 

Ve bilirler ki Cenab-ı Hakk'ın ilahi yardımı, daima korkaklığı bertaraf eden imanlı gönüllerin üzerine inmektedir. 

Ya Rabbi! 

Bizleri acizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve eli kolu dökülür derecede takatsizlikten Sen muhafaza eyle!

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *