Neden Bu Hale Geldik?
''MERDİNİ yavrum merdini / Kim bilir kimin derdini/ Takıver de zillerin dördünü/ Dönüver de meydan senindir aman..."
Bu türküyü tuzukurular diline persenk yapabilir ama sade vatandaşın kimyası bozuldu...
Türkiye, her gün vahşi bir cinayetle dehşete düşüyor.
Son günlerde yaşanan korkunç cinayetlerin neredeyse hepsi ya yakın akraba; ya komşu ; ya da sevgililer ve eşler tarafından işlendi.
Türkiye'nin dört bir yanında yaşanan şiddet olayları, katliamlara dönüşürken, olayların artmasında işsizlik, ekonomik kriz ve aile yapımızın dinamitlenmesi büyük rol oynuyor.
Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ercan Tatlıdil, krizin sosyal boyutunun sanılandan çok ağır olduğunu vurguluyor ve önemli bir satırbaşı daha açıyor..
Son günlerdeki katliamların toplumda üretildiğini, incelemelerin ise dar kalıplarda yapıldığını vurgulayan Tatlıdil, ''Bizim eğitim sistemimizi, kültür yapımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekir'' diyor.
Paylaştığımız değerlerde bir aşınma var. İnsanların ailelerini katletmeleri, çocukların aile fertlerini öldürmeleri bu aşınmanın sonucudur.
Bunların mutlaka sorgulanması gerekiyor.
Yapılan araştırmalara göre Türkiye'de her dört kişiden biri ruhsal bunalımda.
BU TÜRKİYE'YE YAKIŞMIYOR...
BİR atasözünün dediği gibi ''Taş uzaktan gelmiyor''. Fakat tüm bu cinayetler "bize neler oluyor" ve "yeter artık" dedirtiyor.
Bizi yönettiğini zannedenler; muhalefeti suçlayıp; halkı azarlayıp yaraya merhem sürmeyi unuturken Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Türkiye'nin kişi başına en fazla cinayetin işlendiği ülke olduğunu açıkladı. OECD'nin 'Bir Bakışta Bölgeler 2009' raporunda 'Türkiye, kişi başına en fazla cinayetin işlendiği ülkelerdir'' ifadeleri yer aldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise Türkiye'yi aile içi şiddet davasında ''vatandaşını koruyamadığı'' gerekçesiyle tazminata mahkûm etti. Türkiye bu konuda Avrupa'da mahkûmiyet alan ilk ülke oldu. Türkiye, karar gereği başvuruyu yapan Nahide Opuz adlı vatandaşa 36 bin 500 euro ödeyecek.
FOSSEPTİK KANALLARI...
SON elli yıldır gelişen golabal gelişmeler sonucunda ve hızlı artan dünya nüfusu sayesinde, toplumlar, mevcut kültürlerini, coğrafyasını ve ekonomik sistemlerini koruyamadı. Bugün içinde bulunduğumuz toplum da bu durumdan yeterince nasibini aldı. Yıllardır süregelen yanlış politakalar, içinde bulunduğumuz toplumu böyle bir açmaza sürükledi.
Bize ne olduğu ortada...
Uzun yıllardır sistemli bir şekilde dinamitlenen aile yapımız, anane ve geleneklerimiz yıllar içerisinde ''çağdaşlaşmak'' adına hovardaca harcanınca bize bunlar oldu.
TV kanallarının çoğu fosseptik kanalı oldu. Ekranlarda evlenme godoşluğu yapanları, evlilik müessesesini rencide edici senaryoları, meşruiyet hudutlarını zorlayan tavırları, rüküş ve o derece de çıplak giyinişleri, ar ve haya duygularını rencide edici gülüşmeleri, şakalaşmaları, birlikte yaşamayı teşvik edenleri, sefih iştahalara hisseler dağıtan kırıtmaları, rakkaseler gibi kıvıranları sorgulayan yok. Malûm basın ise tiraj kaygısı ile toplumu dinamitleme yarışında. ''Köşe yazarları bile kiminle nasıl cilveleştiğini yazı dizisi yapacak kadar çirkefleşiyor.''
Sonucu ise ürkütücü.
Kulaklarımızı gerçeklere kapatmaya devam ettiğimiz sürece, konuşanları dinlemek yerine ''Susturun şu kendini bilmezi'' dedikçe, uyaranları bir bir aramızdan ihraç ettikçe, hapislere tıktıkça, karnımızı doyurmayı en büyük hedefimiz ilan ettikçe, gayemiz, hedefimiz burnumuzun ucunu geçmedikçe, merak etmeyin bu toplum hiçbir yere gitmez ve birbirini boğazlamaya devam ederiz.
Yıllar geçse de ''Bize neler oluyor''diye sormayı sürdürürüz.
