İran'da Cin Şişeden Çıktı mı?
İRAN'dan gelen haberleri okudukça, 1979 Şubat'ında kara bir devrimle bu ülkenin başına geçen Ayetullah Humeyni ve sonrası Türkiye'ye yapılanlar, bir tarih şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor.
Humeyni liderliğindeki yönetim, önce muhaliflerine karşı uyguladığı şiddet politikasıyla, bu kişilerin ülke içinde ve dışında safdışı edilmeleri faaliyetlerine girişti.
Bu çerçevede, Türkiye'ye kaçmış muhaliflerini ortadan kaldırmak amacıyla da suikast ve cinayetler düzenledi.
TÜRKİYE'YE UZANAN ELLER...
YAKALANANLAR, hiç bir dinde yeri olmayacak şekilde din adına cezalandırıldı. İnsanlar vinçlerle asıldı, çocuklara bile bu vahşet sahneleri izlettirildi.
Hatta Humeyni rejimine karşı olan Türkiye'nin önde gelen kalemlerini de ortadan kaldırmak için her yola başvuruldu.
İktidarın Dışişleri Bakanı Manuçer Mottaki'nin, 1985-1989 yıllarında Ankara'da büyükelçilik yaptığı dönemde Türkiye'de vukubulan olaylardan sonra, 1989 yılında ülkeyi terketmesi istendi.
1980-1990 arasında Türkiye'deki İran Büyükelçiliği ve Konsolosluklarıyla işbirliği içinde faaliyette bulunan gizli ajanların, 50 kadar rejim muhalifini katlettikleri ortaya çıktı.
Bazı rejim muhalifleri de İran'a kaçırılarak orada idam edildi.
İran'daki Azeriler de bundan nasibini aldı.İşkence gördü, ezildi. Vinçlerle sokakta asıldı, kırbaçlandı.
Kendine ait gördüğü için Körfez'in İran Körfezi olarak anılmasını isteyen İran, bölge ülkelerini Şii muhalefet ve Hizbullah yoluyla kontrol altında tutmaya çalıştı.
Türkiye'de pek çok terör eylemine karışan Hizbullah'ın lider ve militan kadrosunun bir bölümü İran'da Kum vesair kentlerde eğitim gördü.
Türkiye'de cinayet işleyenlerin sığınma yeri genellikle İran oldu...
ATATÜRK DÜŞMANLIĞI...
RESMİ ziyaret için Türkiye'ye gelen İran devlet adamlarının Anıtkabir'e gitmeyip, Atatürk'e olan kinlerini böylece sergilediler. Laik ortamda özgürce yaşamaya alışmış Türkler ise, pek çok şeyi merak etseler dahi, bu alışkanlıklarını sürdürmekte zorlanacakları İran'a turist olarak gitmekten dahi çekindiler.
AKP hükümeti ise molla yönetiminin Anıtkabir sorununu Türkiye'ye gelecek İran yöneticilerinin ziyaretlerini İstanbul'a alarak çözdü.
1979 sonrasında, Humeyni, dış politikasının temelini 'devrim ihracı' üzerine oturtmuş ve devrimin tüm İslam ülkelerine ihraç edilmesini hedeflemişti.
Bu hayalinin başında da Türkiye geliyordu...
Türkiye'de; İran destekli suikastler işlenirken onun buradaki eli kalem tutan uzantıları ''İslami devrim şafağının Türkiye'de de sökmek üzere olduğunu'' yazıyorlardı.
Televizyonlara çıkıp da ''Humeyni rejimini Türkiye'deki rejime tercih ederim, Humeyni Atatürk'ten daha makbuldür " diyen besleme- provokatör tipli zevatı görünce de bu işin içinde değişik bir olgu olduğuna daha da çok inanıyorum...
Bu yüzden de aracı olarak kabul edilen
salya-sümük ağlayan malûm zevata da daha bir tepkiyle bakıyorum.
Hatta bu beslemelere, bazı siyasiler tarafından alkış tutulmasının, Atatürk'e ve askere kin kusmalarının nedenlerini de bir kez daha yeniden irdeliyorum.
Atatürk'ün kurduğu rejim 86 yaşını geride bıraktı. Humeyni'nin karanlık devrimi ise temellerinden çatırdıyor.
DENSİZLER İYİ İZLESİN...
MUAMMER Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve daha nicelerinin katilleri ya Humeyni'nin adamları veya onların kiraladığı canilerdi.
Bütün bunlar ortada iken İran'da protestoların artık bir ''devrim'' aşamasına geldiği, bu gelişmelerin ülkede büyük reformların öncüsü olduğu, artık geri dönüşün imkansızlaştığı vurgulanıp ''Cin artık şişeden çıktı'' deniyor
Cinin şişeden çıkıp çıkmadığı yakında belli olur.
Ancak İran'da yaşananları; Türkiye'de karanlık rejim hayali peşindeki densizler iyi izlesin...
