07 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Alimlerin hazinesi...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

TABİ'İN devrinde Kûfe'de yetişen müctehid imamların büyüklerinden. Ebû Abdullah-ı Kûfi de denir. Esed bin Huzeymeoğullarından Vâbile bin Hârisoğullarının âzadlı kölesiydi. Doğum târihi bilinmemektedir. Aslen Kûfeli olup, bir müddet İsfehan'da kaldı. Sonra Irak'ın Sünbülân köyüne çekildi. yaşında olduğu tahmin edilmektedir. 713 senesinde 49 yaşında Vâsıt şehrinde vefât etti. Şehir dışındaki kabri, ziyaretgahtır.

Saîd bin Cübeyr, yüksek bir âlim ve büyük velîdir. Kendisine ''âlimlerin hazinesi'' denirdi. Çok ibâdet eder, çok ağlardı. Ramazân-ı şerîf gecelerinde, akşam namazını kıldıktan sonra, Kur'ân-ı kerîmi hatmeder, sonra yatsı namazını ve terâvihi kılardı. Bir defâ Kâbe'nin içine girdi ve orada kıldığı namazın bir rekatında Kur'ân-ı kerîmi hatmetti. Ayrıca her iki gecede bir hatim okurdu.

Zamanındaki âlimlerin en büyüklerindendi.

Fıkıh ilminde yüksek bir mertebeye ulaşmıştı. Zamanındaki âlimler, fıkıh ilminin bir kolunda ihtisas sâhibi iken, bu zât dînî hükümlerin bütün meselelerinde mütehassıs ve müctehid idi.

Abdullah ibni Abbâs'tan, Abdullah bin Zübeyr'den, Abdullah bin Ömer'den, Ebû Saîd-i Hudrî'den, Ebû Hüreyre'den, Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den ve daha birçok Eshâb-ı kirâmdan ilim almış, onların ders halkalarında yetişmiş büyük ve kâmil bir zâttır. Kendisine her meselede suâl edilen ve ictihadına başvurulan bir müctehiddi.

Abdullah ibni Abbâs ve Abdullah bin Ömer'den çok ilim almıştır. Hadîs, fıkıh, tefsir ve kırâat ilimlerinde, onlardan çok rivâyette bulunmuştur. Bir defasında Abdullah ibni Abbâs kendisine şöyle buyurdu: "Ey Saîd! Sen de dînî meselelerde, soranlara cevap ver. Hatalı bir hükümde bulunursanız tashih eder, düzeltiriz. O da; "Ey İbn-i Abbâs, sizin huzurunuzda dînî işlere karışmak benim haddim değildir" diye tevâzularını bildirmiştir. Ancak İbn-i Abbâs hazretlerinin gözleri âmâ olup, göremez hâle gelince, Saîd bin Cübeyr fetvâ işlerini üzerine aldı ve müslümanların dînî meselelerdeki müşküllerini halletmeye başladı. O'nun ilminin çokluğunu bütün âlimler ittifakla bildirmişlerdir. Hadîs ilminde rivâyetleri çok meşhur olup, sika, güvenilir, sağlamdır. Kütüb-i Sitte'de rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler vardır.

Kûfeliler, Abdullah ibni Abbâs'a bir meselede fetvâ sormaya geldiklerinde, onlara; "Sizin aranızda İbn-i ümmü Dihâmâ, yâni Saîd bin Cübeyr yok mu?" derdi. Amr bin Meymûn onun ilmine olan ihtiyacı bildirmek için şöyle dedi: "Yeryüzünde Saîd bin Cübeyr gibisi yoktur. Kendisinin ilmine herkes muhtac olduğu bir zamanda vefât etti."

İbn-i Hibbân, Kitâbüs-Sikât'ında:

"O, fakih, çok ibâdet eden, âbid, fazileti çok, verâ ve takvâ sahibi birisiydi." buyurdu.

Önceleri Kûfe kâdılarından Abdullah ibni Utbe bin Mesûd'un kâtibiydi. Sonra Ebû Bürde bin Mûsâ el-Eş'arî'nin yanında bir süre kâtiplik yaptı. Bir ara Fırat Nehrinin suladığı arazinin öşürlerini toplamakla görevlendirildi.

Ömrünü insanlara vâz ve nasihat ile geçirmiştir. Buyururdu ki: "Vâz ve nasihatı, her bakımdan kusursuz olan kimselerin yapması lâzım gelirse, kimsenin birşey anlatmaması icabederdi". Kimsenin yüzüne karşı kusurunu söylemez, nasihatı umûmî yapardı.

"Dünyâ hayatından kaybettiğim hiçbir şeye üzülmem. Yalnız secde edemeden geçirdiğim vakitlerime üzülürüm."derdi.

Emevî vâlilerinden Haccâc güvendiği bir kimseyi on kişi ile Saîd bin Cübeyr'i çağırmaya gönderdi. Bir râhibin kilisesine geldiler. Saîd bin Cübeyr'i o râhipten sordular. Râhip onlara yol gösterdi. Saîd bin Cübeyr'i secdede buldular. Selâm verdiler. Başını secdeden kaldırdı. Namazını bitirip selâmlarını aldı. Haccâc seni çağırıyor dediler. Allah'ü Teâlâ'ya hamd ve senâ, Resûlüne salevât getirip on kişiyle beraber Haccâc'a gitmek üzere yola çıktı. Râhibin bulunduğu kiliseye geldiler. Râhip onlara kilisenin etrafında arslan ve başka yırtıcı hayvanlar olduğundan yukarı çıkmalarını söyledi. Saîd bin Cübeyr çıkmadı. Râhip, herhalde kaçmak istiyorsun? dedi. Hayır, kaçmak istemiyorum. Yalnız müslüman olmayanların evine girmek istemem, buyurdular. Yırtıcı hayvanlar seni parçalar dediler. Allah'ü Teâlâ, beni onların zararından muhafaza etmeye kâdirdir. Sabaha kadar burada kalacağım buyurdu. Râhip on kişiye:"Siz yukarı geliniz ve yaylarınızı kurup da salih kulu muhafaza etmek için bekleyiniz" dedi. Gece oldu. Râhip ve on kişi, canavarların gelip Saîd bin Cübeyr'e sürünüp gidip bir yerde oturduklarını, sonra aslanların da gelip aynı hareketi yaptığını gördüler. Râhip sabahleyin aşağı inip müslüman oldu.

Saîd bin Cübeyr, hapiste iken, bir gece sabaha karşı, boynu vurulacağı haberini verdiler. Bekçilere: "Sabaha olacak, işin haberi geldi. Beni şimdi salın, gideyim. Ölüm için hazırlığımı yapayım. Gelmez diye korkmayın, sabah erkenden gelirim" dedi. Bekçiler, kaçar diye korkmuşlardı. Aralarında ihtilâfa düştüler; sonra, doğruluğuna inananlar galip geldi, bıraktılar. Gitti, sabah erkenden geldi. Ölüm meydanına götürdüler. Vurulunca, başın üzerine düşeceği deriyi yaydılar. Cellâtlar geldi. Cellâtlardan müsâde alıp şu duâyı yaptı: "Allah'ım, benden sonra Haccâc'ı kimseye musallat etme!" O mübârek başı yere düştüğü zaman, iki defa "Lâ ilâhe illallah" dedi. Üçüncüsünü demeye başladı, ama bitiremedi. Hasan-ı Basrî hazretleri, Saîd bin Cübeyr'in katledildiğini duyunca, "Eyvah! Doğudan batıya kadar, ilmine, irfanına bütün müslümanların muhtac olduğu değerli âlimi kaybettik" dedi. Daha sonra olacak oldu. Haccâc, âkile denen yiyici hastalığına tutuldu. Uyuyamıyordu. Uyuyacağı sırada sıçrayıp kalkıyordu. Hâline bakıp şaşanlara: "Saîd bin Cübeyr ile hâlim ne olacak? Uyuyacağım anda, ayağımı çekip sarsıyor ve beni uyandırıyor" dedi. Bu acıklı durumuyla ancak on beş gün yaşayabildi. Saîd bin Cübeyr şehîd edildikten on beş gün sonra Haccâc da öldü.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *