05 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Ölmezden önce kabrini kazan Allah dostu....

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Adsız şansız bir Allah dostu...

Murat Han (III. Murat) o gün bir hoştur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:

"Hayrola efendim canınızı sıkan bir şey mi var?"

Akşam garip bir rüya gördüm.

Hayırdır inşaallah.

Hayır mı, şer mi öğreneceğiz.

Nasıl yani?

Hazırlan dışarı çıkıyoruz.

Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki padişah hâlâ gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri ve kararlı adımlarla Beyazıd'a çıkar, döner Vefa'ya. Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarlarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatli bakınır. İşte tam o sıra, orta yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Sorarlar 'Kimdir bu?' Ahali 'Aman hocam hiç bulaşma' derler, 'ayyaşın meyhur'un biri işte!'

Nerden biliyorsunuz?

Müsaade ette bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.

Öfkeli konuşmalar....

Bir başkası tafsilata girer.

'Biliyor musunuz?' Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar çarşısında çalışır, nalının hasını yapar. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem nerede namlı mimli kadın varsa takar peşine.

Hele yaşlının biri çok öfkelidir.

İsterseniz komşulara sorun. Sorun bakalım, onu bir kere olsun cemaatte gören olmuş mu?

Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem. Ama biz gidemeyiz. Öyle veya böyle tebamızdır, defnini tamamlasak gerek.

İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.

Olmaz. Rüyadaki hikmeti çözemedik daha.

Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?

Mollalığa devam. Naaşı kaldırmalıyız en azından.

Aman efendim. Nasıl kaldırırız?

Basbayağı kaldırırız işte.

Yapmayın etmeyin sultanım, bunun yıkanması paklanması var. Tekfini, telkini...

Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasılhane bulmalıyız.

Şurada bir mahalle mescidi var ama...

Olmaz. Vefat eden sen olaydın nereden kalkmak isterdin?

Ne bileyim Ayasofya'dan, Süleymaniye'den. En azından Fatih Camii'nden.

Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin. Haydi yüklenelim.

Ve gelirler camiye. Siyavuş Paşa sağa sola koşturur kefen, tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa. Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü şakilere benzemez. Hem mânâlı bir tebessüm okunur dudaklarında.

Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin ona keza. Meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine hayli vardır.

Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır:

Sultanım yanlış yapıyoruz galiba

Nasıl yani?

Heyecana kapıldık, cenazeyi sorup araştırmadan getirdik buraya.

Kimbilir hanımı vardı belki, belki de yetimleri?

Doğru. Öyle ya. Neyse, sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim.

Bizim efendi bir başka alemdi..!

Padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur, nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler, sanki bu vefatı bekler gibidir.

"Hakkını helal et evladım." Belli ki çok yorulmuşsun.

Sonra eşiğe çöker ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar. Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, belki hatıralara dalar. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından.

Biliyor musun oğlum?' diye dertli dertli söylenir, Bizim efendi bir âlemdi vesselâm. Akşamlara kadar nalın yapar, ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya.

Niye?

Ümmet-i Muhammed içmesin diye.

Hayret.

Bak şu işe...!

Sonra malum kadınların ücretini öder eve getirirdi.

Ben sizin zamanınızı satın aldım mı, aldım. Öyleyse şimdi dinleseniz gerek, der çeker giderdi. Ben menkibeler anlatırdım onlara. Mızraklı İlmihal, Hüccet-ül İslâm okurdum.

Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki.

Milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi. 'Öyle bir imamın arkasında durmalı ki' derdi, 'tekbir alırken Kabe'yi görmeli.'

Öyle imam kaç tane kaldı şimdi.

İşte bu yüzden Nişanca'ya, Sofular'a uzanırdı ya.

Bakasın Efendi! Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek seni. İnan cenazen ortada dedim.

Doğru öyle ya?

Kimseye zahmetim olmasın! deyip mezarını kazdı bahçeye.

Ama ben üsteledim.

İş mezarla bitiyor mu? Seni kim yıkasın, kim kaldırsın? dedim.

Peki o ne dedi?

Önce uzun uzun güldü, sonra

Allah büyüktür hatun, hem padişahın işi ne? dedi.

İşte Nalıncı Baba o adsız sansız Allah dostlarından biridir. Asıl adı, "Muhammed Mimi Efendidir." Bergamalıdır. 1592 yılında vefat etti. Cenaze hizmetlerini bizzat padişah gördü ve mübareği evine defnetti. Kabri üzerine bir kubbe, önüne bir çeşme koydurdu. Dahası bir tekke ile yaşattı adını. Türbesi Unkapanı'nda, Cibali tütün fabrikasının arkasında, Haraçzade Camii karşısındadır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *