Türk Çocuğu Mehmet
Oldum olası,
Muğla"ya,
Ayrı bir hayranlık duyarım.
Kültürlü VE DÜZGÜN HALKI,
Dağları, Verimli ovaları ile
Nefis doğası,
Beni de cezp etmektedir.
Ama bugün, ana konum Muğla değil.
Muğla, Aydın sınırında yaşadığım bir olay.
Küçük bir enstantane.
Yolumuzun Muğla"ya düştüğü,
Güzel bir yaz gününde, nefis doğanın güzelliklerini beynimizin bir köşesine yerleştire yerleştire,
Arabamızı düşük vitese alarak ilerliyoruz.
Bir ara yol tabelasında,
"Çine" e yazdı.
Önümüzde koca bir dağ var,
Sarp ve çam ağaçları ile kaplı.
Bu dağlar arasından kıvrılı kıvrıla ilerleyip, zirveye ulaştığımda,
Gözümüz bayram etti.
Sabah güneşinin aydınlattığı dümdüz ve de zümrüt renginde bir ova,
Aşağıda alabildiğine uzanıyordu.
Ve zirvede bir köy çeşmesi,
Yanında da,
Her türlü Türk motifinin işlendiği,
Altına çalar sarıyla bezenmiş bakır kap kacaklar.
Kalaylı çeşit çeşit el yapımı eşyalar.
Başlarında da halim selim bir satıcı.
Bu manzara eşim Züleyha"nın bakır sevdasını depreştirdi.
"Bir şeyler alalım!" talimatı,
Beni mecburen bakırcının yanında durdurdu.
Ve esas yazıyı yazma konum karşımdaydı!
19 yirmi yaşlanırda bir genç.
Bakırcının oğlu,
Kolunda Mustafa Kemal imzalı bir saat,
omzunda Atatürk döğmesi,
Sırtında bir tişört,
Önünde Türk Bayrağının,
Arkasında Gazi Mustafa Kemal"in resmi var.
Delikanlının yüzüne bakan,
Onun gerçek bir ana-baba evladı,
Düzgün bir TÜRK çocuğu tanımlamasını hemen yapar.
Yanına sokulup soruyorum;
"Kıyafetin ve döğmen çok güzel, özel bir nedeni var mı?".
Delikanlının öncelikle gözü arabamdaki "BASIN" armasına takılıyor.
Cevap vermeden önce düşünüyor,
O da bana soruyor?
Ağabey hangi gazete?
Ortadoğu, cevabı gözlerini parlatıyor.
Ağabey, ben TÜRKÇÜ ve MHP"li bir aileden geliyorum,
Oldum olası,
Bulabildikçe Ortadoğu Gazetesini alıyoruz.
Delikanlının adı Mehmet,
Babası belli ki Mehmetçikten, Muhammet"ten, peygamber ocağından etkilenerek,
Genetiğinde olanı dışa vurmuş.
Oğlunun adını, kutsal içerikle ve de savaşçı geçmişi ile süslemiş.
Delikanlı, sonra kıyafetini açıklamaya başlıyor;
"Ağabey ben iki ay sonra askere gidiyorum.
Yoklama sırasında komutanlarıma, hep komando olmak istediğimi, Güneydoğuya gidip teröristlerle çarpışmak istediğimi, gerekirse bu uğurda canımı seve seve vereceğimi söyledim".
Mehmet belli ki bir yiğit,
Bir TÜRK yiğidi.
Kıyafeti unun aynı zamanda çağdaş bir ATATÜRK çocuğu da olduğunu söylüyordu.
Niçin? , Diye sordum?
Cevabı netti;
"Bize, askerimize, silah çeken herkes düşmanımızdır. Onların anladığı dil mermidir. Şehit olan kardeşlerimin kanı yerde kalmamalı."
Ve her Türk Çocuğu gibi,
O da,
Açılım adı altında yapılanlardan,
Gizli gündemlerden,
Etnik safsatanın ön plana hep çıkarılmasından,
Mehmetçiğe sıkılan kurşundan,
Askere atılan taşlardan,
Öldürülen öğretmenden,
Etkilendiği belliydi.
Ve "İntikam" hisleri beynine kazınmıştı.
Ve bu durum hoş bir şey değildi.
Bin yıldır bir arada yayan insanların birbirine kin duyması.
Bunu önce her ortamda Türkiye"yi "mozaik" kâbusuna sokan,
Başbakanın,
Ve de Kürt kanını hiçe sayarak yıllardır devletimizle savaşan PKK"nın bilmesi gerekir.
Bu görüntü ileride bizim başımızı daha da ağrıtabilir,
