Bir Vali Geçti
Yazıma bir nostalji ile başlamak istiyorum,
Yer Şırnak'ın ilçesi Silopi,
Tercüman Gazetesinin "ACAR" muhabiri olarak bölgedeyiz,
Yani Silopi'de.
Dağ bayır dolaşıp haber topluyoruz.
Bölgeye sık sık gittiğimiz için,
Eşimiz dostumuz da çok.
Devlet görevlilerinden tutun da,
Bölgenin vatansever sıcak insanlarına kadar.
Habur Gümrük Muhafaza Başmüdürü Ali Balkan tarafından bir yemeğe davet edildik,
Davetlinin davetlisi olarak.
Silopi'nin önde gelen ailelerinin başı Agit Ağa'nın evine,
Akşam yemeğine.
Davetliler genelde devletin oradaki görevlileri,
Jandarma komutanları,
Savcı, hâkim, Emniyet müdürü.
Ve de Kaymakam.
Silopi kaymakamı, Hüseyin Avni Mutlu.
Oldukça geniş bir evin ortasında bize bir yer sofrası hazırlanmış.
Sulu yemekler,
Dağ keklikleri,
Turanç denen kekliğe benzer kuşlar.
Ve ortada da kocaman bir koç.
Nar gibi kızartılmış ağız tadımıza sunulmak üzere öylece duruyor.
Yemek için oturuyoruz.
Sağımda solumda yerel dostlar var,
Tam karşımda da Kaymakam Hüseyin Avni Mutlu.
Gong çalıyor,
Ya Bismillah deyip yemeğe başlıyoruz.
Nar gibi çevrilmiş koçun butu tam benim hizamda.
Acıkmışım…
Ve bu but benim şansım diyerek yakalayıp asılıyorum.
Heyhat!
But kopmuyor.
Bir çekiyorum, iki çekiyorum, ama kopmuyor.
Bu sırada Kaymakamımız ile göz göze geliyorum,
Mütevazı bir gülümseme ile
"Ali ısrar etme, herhalde dışı pişmiş içi pişmemiş" diyor.
Biraz utanarak elimi çekiyorum.
O Kaymakam şimdi İstanbul'un Valisi.
İstanbul'u yönetiyor.
Yirmi milyona yaklaşan nüfusu ile devasa bir kenti.
Bence dünyanın en zor işini yapıyor.
Hatta bir insana bir ceza vereceksen;
"Git, İstanbul'u yönet" türünden bir görev.
Gecesi yok, gündüzü yok, akşamı yok sabahı yok.
VE Hüseyin Avni Mutlu bir hafta kadar önce gazetemizdeydi,
Ziyarete gelmişti.
Kendisini kapıda karşıladık.
İlk göz temasımızda tepki vermemişti,
Belliki tanımamıştı.
20 küsür yıl aradan sonra ağaran saçlar,
Değişen mevkiler,
Belli ki bizi hafızanın karanlık bir köşesine itmişti.
Ancak o hafızayı canlandırmak bizim görevimizde.
Vali Beyin önüne "SİLOPİ" hatırası resimleri koyunca,
İşin rengi değişti.
Resimlerde kimler yok tu ki!
Şırnak Valisi Mustafa Malay,
Sonradan Tuğgeneral olarak emekli olan Şırnak Alay Komutanı Baki Onurlubaş Albay,
Şırnak Emniyet Müdürü Necatı Altıntaş.
Habur Gümrük Muhafaza Başmüdürü Ali Balkan Metel,
Ve de aynı karede Kaymakam Hüseyin Avni Mutlu.
İyi bir izleyici İstanbul Valisinin o anda,
Resme bakarak,
Geçmişe gittiğini, o anları yaşadığını, o zor ama güzel günleri anımsadığını görür.
Başkasını bilmem ama ben gördüm.
Vali Beyin bakışları bana döndüğünde o günleri ve beni bir daha hatırladığını anladım.
İlk sözü de;
"Ama bu resimler ben de yok" şeklindeydi.
Olması da mümkün değildi.
Bunlar bir gazetecinin arşivinden eski bir dostta sadece bir jestti.
Zamanında defalarca Tercüman gazetesinde haber ve röportajlarda yer bulan bir dosta.
Aslında insanların makamları ne kadar büyük olursa olsun,
Herkes sonuçta insandır.
Onların da aileleri, dostları, anıları ve yaşadıkları bir geçmişi var.
Vali bey resimlere baktıktan sonra çocukluk yıllarına dönüp bir şey anlattı;
"Bostancı'da ki baba evini".
Portakal Bahçeleri içinden denize gitmelerini,
Denizin içindeki o koca kayadan Marmara'nın tuzlu sularının dalmalarını.
Ve şimdi o yerlerde yeller estiğini,
Koca koca apartmanların, yükselmesi ile çocukluk hatıra ve hayallerinin de bittiğini.
Silopi'de minik elleri olan oğlu Oğuzhan'ın bile şimdi koca adam olduğunu vurguladı.
İstanbul'un keşmekeşine,
Trafiğin haline,
Fazla değinemedik,
Ne diyelim bazen,
Geçmişin güzel anlarını,
Bu günün girift İstanbul'una değişmek terapi gibi oldu.
Biz de onu yaptık.
