Efsane Gazeteci
Bazen zamanın durduğu anlar olur,
İşte o "AN" dı.
Gazeteciler Cemiyetinin telefon mesajı beni bir markette yakaladı.
Gönderilen bilgi netti;
"Gazeteci arkadaşımızı Behiç Kılıç'ı kaybettik.
Kafama kurşun sıkılsa daha iyiydi.
Bir yaşamın,
Bir ağabeyin,
Hayat hikâyesi BEŞ kelimeye sığmıştı.
Behiç Kılıç…
Bana göre "EFSANE GAZETECİ".
Büyük usta.
Hakkın rahmetine kavuşmuştu.
Gazeteye her gittiğimde,
Karşılaşmak, Üç beş laf edebilmek için,
Bilgilerimi biraz daha tazeleyebilmek için,
Gözlerimin aradığı o "YİĞİT AGABEYİM' artık yoktu.
Olay bu kadar netti.
Artık onu 'RAHMETLİ' olarak,
Anmak zorundaydık.
Babıâli'nin usta bir kalemi,
Vatanın yılmaz bir savunucusu,
Kalemi asla 'YAN" çizmeyen,
Bir "YİĞİT" gazeteci artık yoktu.
Onun yazılarını artık zevkle okuyamayacaktık.
Bazen yaptığı "SÜRPRİZ" yemek baskınlarını göremeyecektik.
O artık TANRI katındaydı.
Onun ölümünü kabul etmek zor.
Benim gönlümde hep "YAŞIYOR" olarak kalacak.
Çünkü benim hayatımdaki,
Gazeteciliğimdeki yeri çok özel.
Üniversiteyi bitirip TERCÜMAN_BULVAR ailesine katıldığımda,
Ham bilgilerle donatılmıştım.
Yani "KİTAP" gazetecisiydim.
Ve istihbarat şefim Behiç Kılıç'a teslim edildiğimde meslekte daha altıncı ayımdı.
Ve bu benim için bir dönüm noktasıydı.
Onun kaçakçılarla,
Zehir tacirleri ile ilgili yazıları,
Her türlü ihanete siper duran röportajları,
Beni "POLİS" muhabirliğine itmişti.
Mutluyum çünkü BEHİÇ Ağabeyle çok güzel anılarım var,
Biliyorum ki beni çok seviyordu.
Ben de onu.
Üzülüyorum,
Çünkü çok sevdiğim, kadim bir ağabeyim artık yok.
Bir gün Sansaryan Hanından aldığım "ÖZEL' bir atlatma haber ile karşısına dikilmiştim.
Heyecanlıydım.
Çünkü haberim ses getirecek türdendi.
Behiç Ağabey masa başındaydı,
Adeta daktilosuna kapanmış dünya ile ilişkisini kesmişti,
Bir röportaj yazıyordu.
Ben heyecanla haberimi anlattım, ilgisi azdı;
"Yaz Nazlı Hanım"a götür" dedi.
İlgisizliği beni üzmüştü.
Anladım ki yazısı çok önemliydi.
Sokulup başlığına baktım;
" KARANLIĞI BEKLE İKİ DEFA VUR".
Abi, merak ettim ne yazıyorsun diye sordum?
Yüzüme baktı…
Çok meşgul olmasına rağmen yine de cevabını verdi;
"Devletimizi arkadan vuran, kaçakçı, terörist, alçak takımını yazıyorum."
Ve o röportajı çıkar çıkmaz, ben her satırını zevkle okudum.
Geleceğim için de kararımı verdim:
"Ben de ileride seri röportajlar yazacaktım".
Aynı Behiç Kılıç Ağabeyim gibi.
Yazdım da.
Hatta bu dalda iki defa yılın gazetecisi oldum.
Ve bunu Behiç Kılıç"ın itmesi ile
Onun örnek olması ile yapmıştım,
Evet, o adam benim İLK gerçek anlamda "ÖĞRETMENİMDİ".
İlk gazetecilik hocamdı.
Nasıl üzülmeyeyim.
Aile dostum Ali Balkan Metel,
Hakkın rahmetine kavuşan dostlarımız için, bazen esprili bir dil kullanır,
Ölümün olağanlığını nükte ile birleştirir;
"Zamanı gelen tüyer" der.
İyi de benim 'YİĞİT" Ağabeyim Behiç Kılıç zamansız gitti,
Benim bilgi Küpü kadim dostum, "İRFAN ÜLKÜ" Ağabeyim zamansız gitti.
Telefonda hala sesini özlediğim Polis Muhabirlerinin duayeni,
Ahmet Akpak Ağabeyim zamansız gitti.
Burada bir haksızlık yok mu?
İsyanımız dostlarımızın gidişine, asla Allah'a değil.
Yaradan sevdiği kullarının yanına erken alırmış derler.
Bizim de tek avuntumuz bu olacak.
Güle güle Behiç Ağabey, İrfan Ağabey, Ahmet Ağabey…
Ruhlarınız şad olsun, mekânınız cennet olsun.
