Osmanlı Coğrafyası...
Ceddim Sultan Selim'in Han'ın Memluk Devleti'ne son vermesiyle birlikte Suriye, 1516 ve Mısır 1517 toprakları Osmanlı egemenliğine girdi. Sultan Mısır'dayken, Mekke Şerifi Ebu'l-Bereket ona oğlunu ve bir temsilcisini gönderdi ve kendisine bağlılığını bildirerek kutsal yerlerin anahtarlarını Ulu Hakana sundu. Mekke ve Medine'nin Osmanlı hakimiyetine girmesiyle ''Hadim'ül-Haremeyn'' unvanını da alan Osmanlı Sultanları'nın Müslümanların Halifesi olarak, itibarları daha da arttı ve bu durum Osmanlı Devleti'nin Yeni Çağ döneminin bir numaralı İslam imparatorluğu haline gelmesini sağladı. Bu ziyaret esnasında Yavuz Sultan Selim Han, emirin oğluna, Ebu'l-Bereket'in Mekke'deki emirlik görevine devam edebileceğini gösteren menşur-ı emaret verdi. Kendisine Mısır hazinesinden maaş bağlatarak Haremeyn ahalisine 200.000 altın ile külliyetli miktarda erzak gönderdi.
Yavuz Sultan Selim'in Arabistan'ı Osmanlı hakimiyeti altına almasından sonra Cidde'ye bir Osmanlı Paşası vali olarak atandı ve bazı zamanlarda Mekke, Medine, Cidde ve diğer şehirlerde Küçük Osmanlı Garnizonları bulunduruldu. İstanbul'dan, Mekke ve Medine'ye nadiren devlet memuru gönderilirdi. Yani Hicaz'da, Osmanlı gücü adem-i merkeziyetçi olmuş ve yerel otoriteler oldukça bağımsız davranabilmişlerdir.
Yüce Türk Milleti, Büyük Selçuklular devrinden itibaren İslâm aleminde sözü geçen bir millet haline gelmiştir.
Daha Abbasiler devrinde idari ve askeri bürokraside önemli vazifeler üstlenen Türkler, Haremeyn'e ''mübarek Mekke ve Medine şehirlerine'' büyük bir alâka ve hürmette kusur etmemişlerdir.
Haremeyn hizmetlerinin başlaması
Devlet-i Âliye, mukaddes topraklar Osmanlı hâkimiyetine girmeden önce de Haremeyn'e hizmet etme arzusunu ortaya koymuştur. Asırlar boyunca Osmanlı'nın bölge siyaseti, hizmet götürme mülâhazası üzerine bina edilmiş ve padişahlar kendilerini Hâdimü'l-Haremeyn olarak, görmüşlerdir. Hicaz bölgesi Memlük idaresinde iken, Osmanlı sultanları ve halk Hicaz bölgesine yardımlar göndererek ecdadımızın mübarek beldelere karşı duyduğu muhabbeti ortaya koymaktadır. Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve Sultan 2. Murad devirlerinde Sürre Alayları ile hediyeler gönderilmiştir. Fatih Sultan Mehmed'in, İstanbul'un fethinden elde edilen ganimetten bölgeye para aktarması, Hac yollarının güvenliği ve Hicaz'da yaşanan su sıkıntısının giderilmesi konusunda gösterdiği azamî gayret, Osmanlıların Haremeyn hizmetine verdikleri büyük ehemmiyeti gösterir.
Yavuz Sultan Selim, Suriye, Filistin ve Mısır'ı 1516-1517'de fethetmiş; ardından Hicaz bölgesi de Osmanlı topraklarına katılmış ve Hilafet Osmanlı hanedanına geçmiştir. Yavuz Sultan Selim adına hutbe okunmasıyla, Hicaz'da Osmanlı idaresinde yepyeni bir dönem fiilen başlamıştır.Bundan sonra Osmanlı Devleti bu mübarek beldenin bütün mesuliyetini üzerine almış; meselâ Yavuz, Mısır'dan oğlu Şehzade Süleyman'a, Kanunî gönderdiği mektupta; "Artık bir Hacının dahi başına gelebileceklerden biz mesulüz." diyerek, örnek bir tavır sergilemiştir.
Mekke'yi korumak için daha önce yaptırılan surlara ilâveten, Osmanlılar zamanında 1781-1783 yılları arasında Ecyad Kalesi yapılmıştır.
Hacıların Mekke'deki su ihtiyacı, Hac mevsiminde had safhaya ulaştığı için, Osmanlılar devrinde yeni su kaynakları sağlanmıştır. Vaktiyle Abbasî Halifesi Harun Reşid'in eşi Zübeyde Hanım tarafından yaptırılan su kanallarının tahrip olması üzerine, Kanunî Sultan Süleyman'ın hayırsever kızı Mihrişah Sultan'ın himmetiyle, Mekke'nin en önemli su kaynağı olan ''Ayn-i Zübeyde'ye'', 1524-1530 yılları arasında Ayn-î Hanin kanalları eklenmiş ve Cebel-i Rahme'nin etrafına havuzlar inşâ edilmiştir. Böylece Arafat ve Müzdelife bölgesi bol suya kavuşmuştur.
Büyük Osmanlının bu kadar ihlaslı hizmetlerinin karşılığında Şerif Hüseyinin İngilizlerle işbirliği yaparak, Osmanlı Tren hattını tahrip etmesi ve Osmanlı askerinin Hicaz topraklarından atılması sonucu, bu günkü İsrail Devletinin temellerini oluşturdu.
''GÜNEŞİN DOĞDUĞU YERDEN BATTIĞI YERE KADAR İSLAMI YAYACAĞIM'', diyen Ceddim Kanuni Sultan Süleyman Han, kalkıp Ortadoğu topraklarında kimlerin cirit attığını görseydi, acaba ne derdi...? diye düşünüyorum.
Tapuları hala arşivlerimizde bulunan Musul, Kerkük ve Bağdatta olanları görseydi...Özelliklede ABD'nin Müslüman Irak halkına yaptığı zulmü görseydi...?
Kaderin önüne geçilemiyor. Osmanlı gitti, Osmanlı coğrafyası kangölüne döndü.
