Muhteşem Yüzyıl...
Muhteşem Yüzyıl'ı izliyorum. Ancak, Hünkarın çeşitli cariyelerle halvetide bulunması ve Cariyelerin saray içinde görkemli açık seçik giyinmesinin ne kadar inandırıcı olduğudur.
BİRİNCİSİ: Osmanlı Padişahları, özel eğitimlerle yetiştirirlerdi.Özel hocalardan ders alırlar ve dindar olarak yetişmişlerdir. O nedenlede bu gün Osmanlı denince de, saygınlık önde gelmektedir ki, Osmanlı Hünkarları adaletten şaşmamış, aksine fethettiği ülkelere Allah'ın adaletini götürmüşlredir. Halklar arasında asla ayırım gözetmediler. Beyazı siyaha, üstün kılmadılar.İslam beldelerine bütün gayretleri ile çalıştılar.
Hz.Peygambere aşıktılar. Bütün gayretlerini ''Kelimetül-Ulya'' için harcadılar.
Efendimizin Mescidinin tamiratı esnasında, Ulu Hakan Abdülhamit Han, ustalara şu tenbihatı veriyor;
"Mümkün olan aletlerin üzerine keçeler sarınız ki, fazla gürültü olmasın ve Ehl-i Beyt'in ve burada yatanların mübarek ruhları rahatsız olmasın!.."
***
Sultan Abdülmecid Han; son hastalığında yatakta oturamıyor, hep yatıyordu.Yalnız, mühim şeyler okunup irade-i şahane alınıyordu. Sıradaki bir yazı için, Medine halkının bir dilekçesi okunacak denildi. ''Durun, okumayın, beni oturtun'' buyurdu. Arkasına yastık konup, oturtuldu. ''Onlar, Resulullah efendimizin komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten haya ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat, okuyunuz da, kulaklarım bereketlensin!'' buyurdu, Ve ertesi gün vefat etti.
***
HADİMÜL HARAMEYN DEYİN:
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethedip, hilafeti esaretten kurtarınca, alışkanlıkla kendisine de ''Sultanül-Haremeyn'' diyen hatibi susturup, ''Benim için, o mübarek makamların hizmetçisi olmak'tan daha büyük şeref olamaz. Bana; ''Hadimül-Haremeyn deyin'' buyurmuştur.
YÜZÜNÜ SÜR KADEMİNE O GÜLÜN:
Sultan Ahmed Camiini yaptıran, Birinci Ahmed Han, İslamiyet'e ve Resulullah efendimize gönülden bağlı idi. Beytullah'ın ve Hucre-i seadetin perdeleri Mısır'da dokunurdu. Ahmed han, İstanbul'da dokutup saygı ile göndermiştir.
Bahtî mahlasıyla şiir de;
''N'ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i resmini ol hazret-i şâh-ı Rüsülün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir.
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.''
***
KİM VAR HAZRETİNDEN GAYRI:
Sultan İkinci Mahmud Han'ın, Hücre-i saadete hediye ettiği şamdanla birlikte gönderdiği aşağıdaki yazı, Osmanlı sultanlarının Resulullah efendimize olan hürmet ve muhabbetlerinin başka bir vesikasıdır.
''Şamdan ihdaya eyledim cüret ya Resulallah!
Muradım der-i ulyaya hizmet, ya Resulallah!
Değildir ravdaya şayeste, destaviz-i naçizim,
Kabulünle kıl ihsan u inayet, ya Resulallah!
Kimim var hazretinden gayrı, halim eyleyem i'lam,
Cenabındandır ihsan u mürüvvet, ya Resulallah!
Dahilek, el'eman, sad el- eman, dergahına düştüm,
Terahhüm kıl, bana eyle şefaat ya Resulallah!
Dü- alemde kıl istishab bu Han Mahmud-i Adliyi,
Senindir evvel ü âhırda devlet ya Resulallah''
***
Osmanlı Sarayına önce Cariye, sonra Sultan, daha sonara da Valide Sultan olan Padişah eşlerinin İstanbul ve İslan Beldelerine yaptırdıkları hayratların bu gün tamirini bile yapmakta zorlanıyorz.
Camiler, Hastahaneler, Çeşmeler, Şifahaneler, Darül-Acezeler, Aşevleri, Bimarhaneler ve Arafatta hacıların su sıkıntısı görmemeleri için yaptırdıkları su depoları, sayamadığımız kadar esrleri bulunmakta.
Evet, Büyük Osmanlı, bizim bilemediğimizden, gördüklerimizden daha ulvi...Onlar ki, çağ açtılar, çağ kapattılar...Herşey insanlık ve herşey Yüce İslam için.
