Ehl-i Beyt Bahçesi Cennetül-Baki'i...
Medine'i Münevverenin Baki, veya ''Baki'u'l-Garkad'' adı verilen mezarlığı, şehrin güneydoğusunda Mescid'i Nebevi'nin yakınında yer almaktadır. Eskiden buraya; ''Kanuni Sultan Süleyman devrinde yapılan ve bugün mevcut olmayan kalenin Baki kapısından geçilirken, bugün Mescid-i Nebevi ile arasında sadece küçük bir cadde bulunmaktadır.''
Buraya ilk olarak, muhacirlerden Osman bin. Maz'un, Ensardan ise, Es'ad bin Zürare, defnedilmişlerdir. Mescid'i Nebevi tarafındaki girişte hemen sağ tarafta belli belirsiz iki mezardan birisi; ''Hz. Fatımat-üz Zehra validemize aittir.'' Solunda ise, Peygamber Efendimiz'in amcası, Hz. Abbas yatmaktadır. Hemen doğusunda ise, Hz.Ali'nin oğlu Hz.Hüseyin, Hz. Hüseyin'in oğlu Zeynel Abidin Zeynel Abidin'in oğlu Muhammed Bakır ve onun oğlu Caferi Sadık'ın kabirleri vardır.
Peygamber Efendimiz'in kızları; ''Zeynep, Rukiye ve Ümmü Gülsüm'ün kabirleri ise, Hz. Abbas'ın kabrinin sonunda yer almaktadır.
Peygamber Efendimiz'in kızlarına ait mezarların kuzeyinde ise, Hz.Aişe Sıddıka, Hafsa, Sevde, Zeynep binti Cahş, Ümmü Habibe, Ümmü Seleme, Cuveyriye ve Safiyye, validemiz medfun bulunuyorlar. Bunların solunda ise, Peygamber Efendimiz'in sütkardeşi Süfyan Bin Harise ve Hz. Ali'nin kardeşi Akil medfundur.
Mezarligin ortasina vardigimizda diger mezarlara göre çevrilmiş ve biriketlerle dikdörtgen bir mezari gösteren yapi ise, Hz.Osman bin Affan'na ait. Kuzeyindeki yolun solunda yer alan yerde ise, Efendimiz'in sütannesi Halime-i Sadiyye validemiz medfundur.
Kabristanlığa giriş kapisinin solunda ise, Abdulmuttalib'in kızları yani; Efendimiz'in halaları Safiyye, Atika ve Ümmü Benun yer almakta, az ilerisinde iki yol ayırımında ise, Şeyhül Kurra Nafi ve Maliki mezhebinin kurucusu İmam Malik medfundur. Doğusunda, onsekiz aylıkken vefat eden Peygamber Efendimiz'in oğlu İbrahim ve biraz ilerisinde 4-5 yaşlarında iken vefat eden Peygamber Efendimiz'in oğlu Kasım, yatmaktadır.'' Ve daha nice şehitler, gaziler, sahabeler, veliler bu baki cennet kentinin sakinleri olarak, şairin dediği gibi,
Yunusunda dediği gibi;
''Ne söylüyor ne de bir haber veriyor''
şeklinde, sadece sevenlerinin kalblerinde Asr-ı Saadeti hatırlatarak, bin dört yüz küsur yıl öncesine taşıyorlar.
