05 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Yüz güzelliği kadar ahlakıda güzeldi.

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Adı, Muaz b. Cebel b. Amr b. Evs el-Ensâri el-Hazrecî'dir. Künyesi, 'Ebu Abdurrahman'dır. On sekiz yaşında müslüman olmuştur. Peygamber Efendimiz'le birlikte bütün savaşlara katılmıştır. Rasûlüllah (s.a.s) onu Muhâcirînden Abdullah b. Mes'ud ile kardeş yapmıştı. Muhammed b. Sa'd: 'Muaz, uzun boylu, beyaz tenli, güzel dişli, iri gözlü, çatık kaşlı ve kıvırcık saçlıydı' diye tanımlamıştır.

Hz. Peygamber kendisini çok seviyor ve zaman zaman: 'Ey Muaz seni seviyorum' demek suretiyle bu sevgisini açığa vururdu. Ashab arasında da, yüz güzelliğinin yanında, yumuşak huyluluğu, hayâsı, cömertliği ile tanınıyordu. Onu Hz. Ömer de çok seviyordu. Muaz hakkında şöyle dediği rivayet edilir: "Analar bir daha Muâz gibisini doğuramaz. Eğer Muâz olmasaydı Ömer helak olurdu."

Şayet Muaz benim hilafetim zamanında yaşamış olsaydı onu kendimden sonra halife tayin ederdim ve Rabbim bana onu niçin halife tayin ettiğimi sorduğunda da: 'Ya Rabbi, senin Rasûlün'ü, Âlimler kıyamet gününde bir araya geldiklerinde Muâz, bir ok atımı veya bir taş atımı onların önünde olacak' derken işittim, diye cevap verirdim' demiştir (İbn Sa'd).

Hz. Muâz, sünnete de son derece bağlıydı.

Bir gün peygamber (s.a.s) mescidin kıble duvarında tükrük görmüş ve bunun üzerine: 'Her biriniz namazına durduğu vakit Şüphesiz Rabbi ile münâcât eder söyleşir. Rabbi, kendisi ile kıblesi arasındadır. O halde hiç biriniz kıblesine karşı tükürmesin. Mutlaka tükürmesi gerekirse, ya sol tarafına veya sol ayağının altına tükürsün... ' buyurmuştur. Bunun üzerine Muâz (r.a): 'İslâmiyet'i kabul ettiğim günden beri sağ tarafıma tükürmüş değilim çünkü sağ tarafta insanın sevaplarını yazan melek vardır' demiş ve bu hareketiyle Rasûlüllah'a ne kadar bağlı olduğunu göstermiştir (Sahih-i Buharî).

Muâz b. Cebel'in diğer bir özelliği de Kur'ân'ı ezberlmiş olması ve onu güzel okumasıdır. Bunun için Sevgili Peygamberimiz: 'Kur'an'ı dört kişiden öğrenin: "Abdullah b. Mes'ûd, Ubey b. Kâ'b, Muâz b. Cebel ve Ebu Hûzeyfe'nin âzadlısı Sâlim" buyurmuştur.

İbn Mes'ûd, Muâz (r.a) hakkında: Şüphesiz Allah'a boyun eğen ve O'na yönelen bir kimse idi; Allah'a şirk koşanlardan olmadı' demiştir. Bunun üzerine ona, bu sizin söyledikleriniz Kur'an-ı Kerim'de Hz. İbrahim hakkında söylenmiştir (en-Nahl, 16/120) denildiğinde: 'Muaz da böyleydi; hayrı biliyor, ona uyuyor, Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ediyordu' cevabını vermiş ve onu İbrahim (a.s)'e benzetmiştir. (Üsdü'l-Gâbe).

Hz. Muâz, aynı zamanda sahabenin fakihlerinden olup dinde vukuf ince anlayış sahibiydi. Daha Rasülullah'ın sağlığında fetva vermeye başlamıştı. Hz. Peygamber onun hakkında: 'Ümmetim içerisinde helâl ve haramı en iyi bilen Muâz b. Cebel'dir' demiştir (Tecrid Tercemesi).

Peygamber Efendimiz onu, İslâmı anlatıp öğretmek ve Kur'an-ı Kerim'i ezberletmek üzere, Hicretin dokuzuncu yılında Yemen'e göndermişti. Yolculuk öncesi Hz. Peygamber'le aralarında geçen konuşmayı Muâz (r.a) şöyle anlatır: 'Allah Rasûlü beni Yemen'e gönderirken şöyle dedi: 'Sana bir mesele sorulduğunda ne ile hükmedeceksin?' Ben: 'Allah'ın kitabındakilerle' diye cevap verdim. 'Eğer Allah'ın kitabında bulamazsan ne ile hükmedeceksin?' dedi.' 'Allah Rasûlü'nün hükmettiği ile, dedim. Eğer onda da bulamazsan?' dediğinde: 'Kendi reyimle içtihad ederim, diye cevap verdim. 'Bunun üzerine Allah Rasûlü: 'Nebisini, râzı olduğu şeyde başarılı kılan Allah'a hamdolsun' dedi. Ve Yemenlilere, size ashâbımdan ilmi ve dini en iyi bilen hayırlı bir kimseyi gönderiyorum diye bir de mektup yazdı. (İbn Sâ'd)

Ona şu tavsiyelerde bulundu: 'Ey Muâz! Ehl-i kitap olan bir topluma gidiyorsun. Cennet'in anahtarı nedir? diye sorarlarsa: 'Lâ ilâhe illallah'tır' de. Yâ Muâz, dâima alçak gönüllü ol, hilimle yumuşaklıkla, akla uygun olarak hükmet. Cenab-ı Hak, sende samimiyet görürse yardımını ihsan eder, muvaffakiyet verir. Eğer içtihâddan âciz kalırsan meseleyi tahkik edinceye kadar hüküm verebilmek için bekle, yahut meseleyi bana bildir. Nefsinin arzularına uymaktan çekin. Ey Muâz! Belki bu son görüşmemiz olabilir. Allah seni dinde başarılı kılsın ve sana hidâyet nasib etsin; önünden, arkandan, sağından, solundan, yukarıdan veya aşağı tarafından gelebilecek her türlü belâ ve musibetlerden korusun. Senden, insanların ve cinlerin kötülüklerini uzaklaştırsın. Ey Muâz, belki mescidimi ve kabrimi ziyaret edersin' Bunun üzerine Muâz (r.a), üzüntüsünden ağlayarak ayrıldı. Netice Allah Rasülü'nün tahmin ettiği gibi oldu. Muâz, Hz. Ebu Bekr'in halifeliği döneminde Yemen'den döndü. Kalan ömrünü Şam'da geçirdi, Ve 38 yaşında vefat etti..

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *