NE günlere kaldık Allah’ım! Bin yıldır kesin olarak Türk mührü taşıyan bu topraklarda ne idüğü belirsiz kültür mozayiği yaratma sevdalılarının, dışardan fonlanan işbirlikçileriyle yıkım çalışmalarına hız vererek Türk milletinin aklı, fikri ve hafızasını bertaraf etmek istiyorlar.

Omuzlarında bu devlet ve ülkeyi koruma sorumluluğu taşıyan siyaset cambazlığı yapan muhalefet siyasetçileri, ABD ve Avrupa Birliğinin yeni dayatmalarına teslim olmuş görünüyor.

Türk milletinin iradesini yansıtmayan milli değerleri yok sayan ülkenin menfaatine olmayan, Türk milletine rağmen siyaset kurnazlığıyla Türk milletinden saklayarak, ABD ve Avrupa birliğinin ülkemiz karşıtlığı politikalarına uygun hareket etmeye çalışıyorlar.

Dayatmaları kabul etmek, Türk’e kefen biçmekten başka bir amaca hizmet etmeyecek. Türk milleti işin farkına vardığı gün, iş işten geçmiş olacak.

Atı alan da Üsküdar’ı çoktan geçecek. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkanlık sistemini kevgire çevirmek isteyen muhalefet, Türkiye Cumhuriyetinin bölgesindeki hükümdarlık hakkını, beceriksiz siyasetçilerin zaafı ve iktidar hırsı yüzünden küreselcilerin bürolarındaki çetelere devretmek isteniyor.

Türk bayrağının dalgalandığı bin yıllık Türk vatanında, mavi zeminli yıldızlar kümesinden oluşan bir bez parçasının dalgalanmasına çanak tutmak isteyenler var.

Oysa biz bu bayrağı Türk vatanının semalarında dalgalandırmak için neler vermedik ki! Yorulmaktan ve çalışmaktan korkan iş yapmaktan aciz zihniyetle yönetilen ülkelerin kaderi, daha çalışkan ve güçlü ülkelerin iradesine girmektir.

Atatürk’te bu gerçeği 1930’lu yıllarda görmüş olacak ki 1937 yılının 26 Mart gecesi Ankara Halkevi salonunda gençliğe şunları söylemiştir. “Arkadaşlar! Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz.

Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey, yorulmak değil. Yorulduğunu dahi durmadan yürümek, yorulduğunu dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan için, her mahlûk için tabi bir haldir.

Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki işte bu kuvvet yorulanları dinlenmeden yürütür. Sizler, yeni Türkiye’nin genç evlatları!

Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz! Arkadaşlar, ben 1919 senesi Mayıs’ı içinde Samsun’a çıktığım gün, elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu.

Yalnız Türk milletinin asaletinden doğan, benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte bu milli kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım.

Ben Türk ufuklarından bir gün behemehâl bir güneş doğacağına, bunun hararet ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan da bize bir güç çıkacağına emindim” demiştir.

Umarım bu sözleri ülkesinin gücünü küçümseyen, millî kuvvetini; milletin asaletini yok sayan, çalışmak, yorulmak, üretmek yerine yalan yanlış ülkesi aleyhine aldıkları fonlarla algı yayanlar örnek alır.

Ne yazık ki Türk ufkundan doğan ‘Türk güneşi’ bin yıllık Türk vatanında insanca yaşamaktan bir türlü onur duyamayan birilerinin gözlerini kamaştırmıştır. Türk güneşinden gözleri kamaşanlar arasında her kademede dış güçlerle gayri milli davranan resmi ve siyasi yetkililerde vardır.

Bu durum, Türk milletinin bin yıllık bahtsızlığıdır. Türk milleti, Atatürk’ün tespitleri ve vasiyetini sahiplenebilseydi, bugün Türkiye’de ne etnik ayrılıklar, ne Türkçeden başka bir dil, ne konfederasyon, ne de ayrılıkçı girişim tartışılabilir, ne de siyasetçilerce desteklenebilirdi.

Tartışılamaz ve desteklenemezdi çünkü Türk vatanı, Türk milletinin bin yılda kanıyla dünyaya tescil ettirdiği bir Türk tapusuna sahiptir.

Atatürk’ün müjdelediği ‘Türk Güneş’inin her gün daha parlak bir ışıkla ülkemizin üzerine doğmaya başladığını hep birlikte görüyoruz.

Her gün yılmadan usanmadan, azimle, gayretle, inançla, milli kuvvete güvenen başkanın çalışma azmiyle, her gün daha parlak doğan güneşten rahatsız olanların, rahatsızlıktan kurtulmak için yapabilecekleri bir tek şey var; Rahat edebilecekleri bir başka yere gitmek.

Bütün Türk milleti bu gerçeği haykırdığı gün, Türk ufkunda yükselen ‘parlak güneş’ görevini yerine getirmiş olacaktır.

Ne mutlu Türküm diyene