TURIZM, söylemde herkesin fikir sahibi olduğu, fakat eylemde çok az kişinin bildiği bir sektördür. Toplumun büyük bir kısmı, sektöre turist gözüyle bakıp, kısıtlı deneyimlerine bakmadan, otorite edasıyla konuşur. Hal böyle olunca da turizmin siyaseti ile siyasetin turizmi birbirine karışır.

Kimin ne dediği, ne kadar doğru konuştuğu ve ne yaptığı pek anlaşılmaz.

Bu kargaşanın en fazla yaşandığı yer ise yerel idarelerdir.

Baktığınızda turizmden pay almak istemeyen bir tane bile kent yoktur ülkemizde. Fakat gidip de “bu kentte turizmi kim yönetiyor; sorumluluk kimde” diye sorduğunuzda muhatap bulabilmeniz mümkün değil.

Çünkü kentlerde turizmin bir sahibi yok!

Siyaseten belediyeleri önde görürsünüz, ama iş pratiğe geldiğinde birçoğu sahnede yoktur. Zaten sorumluluk üstlenmelerini gerektirecek bir zorunlulukları da yoktur aslında. Çünkü turizmin genel siyaseti ve turizm ürünleri merkezi otoritenin elinde; ulaşım, sokaklar ve turistin bıraktığı çöp ise belediyenin kucağındadır. Peki, İstanbul turizmini kim yönetiyor? Resmen olmasa da fiilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi… Belki onlar da farkında değil, ama başka bir alternatif de mümkün değil. Çünkü İstanbul gibi bir kentin turizminin, belediyesiz yönetilebilmesi mümkün değil.

Kadir Topbaş başarmıştı…

Ak Parti dönemindeki İBB, Kadir Topbaş yönetiminde turizmcilerle çok güzel ilişkiler kurmuş ve iyi bir yönetim sergilemişti. Beyoğlu’ndaki belediye başkanlığı sürecinde, turizmin anlamını ve değerini kavrayan Topbaş, göreve geldiğinde ilk toplantısını İstanbullu turizmcilerle yapmıştı. Proje geliştirmek ve yürütmek için kurduğu “Turizm Atölyesi’nde” sağcısından solcusuna, büfecisinden otelcisine kadar herkesi kucaklamış ve görüşlerini dinlemişti. Atölyenin yöneticisi Tülin Ersöz, sektörün sorunlarını dinleyen ve çözüm üreten “Tülin Ablası” olmayı başarmıştı.

Gel zaman git zaman, Topbaş’dan sonra ne Turizm Atölyesi kaldı, ne de turizmciye değer veren bir belediyecilik anlayışı…

Hatta öyle bir noktaya geldi ki, turizmciler İBB’nin hatalı uygulamalarını eleştirmeye bile korkar hale geldi.

Ve dün bu korku sona erdi…

İmamoğlu ve ekibi, seçim vaatlerinde turizmi sahiplenir göründü. Umarım pratikte de böyle olur. Ne yapacaklarını ve neyi başarabileceklerini zaman gösterecek.

Ama her ne olursa olsun, ortak aklı yeniden harekete geçirebilecek bir iklimin İstanbul’da tekrar hüküm sürmesinin, turizm adına yararlı olacağını düşünüyorum.

Umarım başarabilirler. Çünkü turizm, İstanbul gibi bir kente yapılabilecek en büyük iyiliktir…