Allah'a karşı kırgın olmamalıyız...
İnsan hayatında asıl musibet ve zararlı musibetler, imanımıza, Müslümanlığımıza, ahlakımıza gelen musibetlerdir.
Bu musibetlerden her zaman Allah'a sığınmamız ve ağlayıp sızlanmamız gerekir. (Tirmizi)
Musibet, insana ağır gelse de neticesi güzel olduğu için sabretmek gerekir.
Belki de geçmişte bir hata işlemişsiniz ve bu sıkıntılar ona kefaret olmaktadır.
Dua bir ibadettir ve duanın da diğer ibadetler gibi vakti vardır.
Sıkıntılar ve musibetler, o duanın vaktidir.
Bu vakitleri dua ile geçirmek gerekir.
Bela ve musibetler geçene kadar, o duanın vaktinin devam ettiğini bilmeliyiz.
Kişi, sitemini kendisine ve nefsine yapmalıdır. Allah'a sitem etmek kulluk edebi ile bağdaşmadığı gibi musibeti de arttırır.
Şöyle düşünmeliyiz;
''Bu, Allah'ın benim hakkımda takdir ettiği bir kaderdir.
Kaderime razı olmalıyım ki, bu imtihandan başarıyla çıkayım.
Çünkü, razı olmamakla ve itiraz etmekle de bu işi düzlüğe çıkarmam mümkün değildir.
Öyleyse, hem dünyamızı hem ahiretimizi riske atacağıma, yalnız dünyanın bu belki de kısa zaman içinde bitecek olan imtihanına sabrederek ahiret hayatımı kurtarmam gerekir.''
Bu, akl-ı selimin gereğidir.
''Allah'ın kaderinde merhametsizlik ve adaletsizlik asla yoktur.
Çünkü, kaderin sahibi Allah Rahman ve Rahimdir, Adil ve Hakim'dir.
Kim bilir belki bu imtihanla benim günahlarımı affetmeyi ve cennetteki derecelerimi yükseltmeyi amaçlamıştır.
Öyleyse kadere rıza göstermeliyim ki, kederden ve dini zarardan kurtulayım.''
Kur'an'da sık sık ''Allah'a tevekkül etmemiz'' isteniyor. Tevekkül demek, Allah'a güvenmek, ona teslim olmak, her yönden onun iyilik yapan bir ilah olduğuna inanmak demektir.
Çünkü ''iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder.'' ''Kadere iman eden kederden kurtulur'' düsturu bu gerçeğin ifadesidir.
Sıkıntıdan kurtulma ümidini taşımak ve Allah'ın bir kurtuluş yolunu her an gösterebileceğini düşünmek insanı rahatlatan ve aynı zamanda Allah'ın rızasını kazandıran bir düşünce tarzıdır.
Allah'ın sonsuz rahmetinden ümidi kesmek,
Allah korusun çok tehlikeli bir yola girmek anlamına gelir.
Çünkü, şeytan bu ümitsizlik penceresinden, kişiyi Allah'a karşı su-i zan beslemeye ve su-i edepte bulunmaya yönlendirir.
Allah'ın artık kendisine merhamet elini uzatmayacağını düşünen bir insan her an şeytanın tuzaklarına düşmeye hazırdır.
Unutulmamalıdır ki, Ümitsizlik imanla bağdaşmayan bir düşüncedir.
Allah'ın rahmetinden asla ümidinizi kesmeyiniz. Çünkü kafirler topluluğu dışında hiç kimse Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez. (Yusuf;12/87) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.
Şevk, ümitsizliğin zıddıdır.
Şevki kıran ise, ümitsizliktir.
İnsan başına gelen sıkıntılardan dolayı şikayet etmeye hakkı yoktur.
Çünkü; İnsanının vücudu Allah'ın isim ve sıfatlarının tecelli ettiği bir modeldir.
Allah'ın isim ve sıfatlarının manaları ve hükümleri bir birlerinden başka ve farklı oldukları için, tecellileri de başka ve farklı olarak insan vücudunda tezahür edecektir. Mesela Allah'ın şafi ismi, kendini insan vücudunda göstermek için, hastalığı gerekli kılar ve insan hastalanır, şifayı da şafi isminden dilenir.
Mümit ismi de vücudun vakti gelince ölmesini ister ve öldürür.
Musavvir ismi, insan vücudunda tasvir hakikati ile tebarüz etmek ister ve her aza ve organa bir şekil bahşeder.
Bütün bu isimler tecelli ederken, insan vücudu sürekli hareket ve değişimlere maruz kalır.
Yani zahmet ve sıkıntıya girer. Ama Allah bu sıkıntı ve zahmetin karşılığını insana varlık, hayat, ruh, insaniyet, İslamiyet, İman gibi nimetleri vererek zaten ödemiştir.
İnsan da hayatın zorluk ve sıkıntılarını görmeden, hayat içine konulmuş istidatlarını inkişaf ettiremez. İnsan, hayatı boyunca hiç zorluk ve hastalık görmese, sürekli rahat ve sabit bir hayat yaşasa, olgunlaşıp kamil bir insan olamaz.
Şayet insan bu süzgeç ve süreçlerden geçmez ise, hayatı sanki hiç yaşanmamış gibi ham ve basit bir seviyede kalır ki, bu da yok ve yaşanmamış hükmündedir.
Kaynak; sorularla İslamiyet.
