İnsanların temel hakları...
İslam dininin temel hedefi;
''insanların can, mal, nesil, akıl ve din emniyetlerini sağlamak, haklarını ve hürriyetlerini garanti altına almaktır.''
İnsanlardan bir zümre veya sınıf, tekebbür ederek, diğer insanların haklarını ortadan kaldırmaya teşebbüs edebilir.
Allah'u Te'ala'nın kendilerine verdiği hakka razı olmayan ve ihtirasla başkalarının hukukuna tecavüz edenlerin cezalandırılması tabiidir ve zaruridir.
Kur'an-ı Kerim'de;
"Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülük bir misillemedir.
Fakat kim affeder, barışı sağlarsa mükafatı Allah'u Te'ala'ya aittir.
Şüphe yok ki Allah, zalimleri asla sevmez.
Kim kendisine yapılan zulmün ardından herhalde hakkını alırsa, artık aleyhinde mesuliyete bir yol yoktur.
Ancak o yol, insanlara zulüm etmekte ve yeryüzünde haksız olarak tegallübe kalkmakta bağy etmekte yebguune fiyl'ard olanlara karşıdır. İşte bunlar, bağy suçunu işleyenler yok mu? Bunların hakkı pek acıklı bir azaptır."
(Şura; 26/40-42) hükmü beyan buyurulmuştur.
Hz. Ali; "Din kardeşlerimiz bize bağyetti isyan etti" derken, bağy'i isyan anlamında kullanmıştır.
Bağiler İslam nazarında dinden çıkmış sayılmazlarsa da ümmetin ittifakı ile dalalet ehlidirler.
Dinden çıkmadıklarının delili şu ayettir;
"Eğer mü'minlerden iki taife çarpışırlarsa siz hemen onların aralarını bulun" (Hucurat; 49/9). Ancak bunlar tevhid toplumunun dağılmasına, za'fa uğramasına İslam devleti bünyesinde ayrılıkların çıkmasına, müslüman kanının dökülmesine yol açan bir kitledir.
İbn Ömer, Hz. Peygamber'in şöyle dediğini nakletmiştir:
"Her kim bize karşı silah taşırsa bizden değildir."
Silah taşımak, harbetmek anlamındadır.
Hz. Ali'nin Haricilere söylediği şu sözler;
"İstediğiniz tarafta olun, sizinle aramızdaki hukuk, haram kan dökmemeniz, yol kesmemeniz ve hiç bir kimseye zulüm etmemenizdir.
Eğer bunları yapacak olursanız size harp ilan ederim".
Buna göre asilerle; ''terörle'' ilgili hükümleri şu noktalarda toplamak mümkündür:
Asi ve bağilerle savaşmak caizdir.
Bu konuda icma ''ittifak'' vardır.
Ayette; "Siz bağilik eden taife ile çarpışın..."
(el-Hucuratİ 49/9) buyurulmuştur.
Ancak onlarla savaşa başlamazdan önce, kendilerini bu isyandan vazgeçmeğe davet gerekir.
Nitekim Hz. Ali Haricilere karşı böyle hareket etmiştir.
Hariciler, Hz. Ali'den ayrıldıktan sonra Ali (r.a.) kendilerine İbn Abbas'ı göndermişti.
İbn Abbas onlarla çeşitli görüşmeler yaptı.
Bu münazara ve görüşmelerin sonucunda tamamı sekizbin kişi olan Haricilerin dört bini isyandan vazgeçtiler.
Diğerleri ise, inatlarında ısrar ettiler.
Bu defa Ali (r.a.) kendilerine; "İstediğiniz tarafa gidin, sizinle aramızda uyulması gereken şey haram kan dökmemeniz, yol kesmemeniz ve hiçbir kimseye zulüm etmemenizdir" diye haber göndermiştir.
Hariciler ashab-ı kiramdan Abdullah b. Habbab b. Eret'i şehit ettiler.
Hamile olan hanımının da karnını deşerek içindeki cenini çıkardılar.
Hz. Ali bunları duyunca Haricilere bir mektup yazarak Abdullah b. Habbab'ı şehit edenin kısasını istedi. Hariciler; "Onu hepimiz öldürdük" deyince, Hz. Ali onlarla savaşa izin verdi.
Asi, İslam beldesi ''daru'l-İslam'nde'' hırsızlık yapsa had cezası tatbik edilir.
Bunu helal saysa da sonuç değişmez.
Çünkü daru'l-İslam'da onun silahlı gücü yoktur.
İslam devletinin isyancılara karşı, işin başında kesin tavır koyması bazı hadislerde öngörülmüştür.
Arface b. Şurayh, Allah Resulu'nun şöyle dediğini nakletmiştir; "İşiniz toplu ve düzenli iken size biri gelir de topluluğunuzu dağıtmak isterse onu hemen öldürün". Müslim aynı hadisi şu ifadelerle rivayet etmiştir; "Nice fitne ve fesatlar vuku bulacaktır.
Bu ümmet toplu iken bir kimse onun halini perişan etmek ve onları dağıtmak isterse, kim olursa olsun onu, hemen kılıçla öldürün."
