Nuryüzlü sahabi Musa İbn.Umeyr
Mus'ab bin Umeyr, Mekkenin en zengin ailesine mensup yiğit ve yakışıklı bir delikanlı idi.
Musab, evden sokağa çıktığı zaman bütün genç kızlar pencereye üşüşür onu büyük bir hayranlıkla seyre koyulurlar, onunla evlenmenin hayalini kurarlardı. Musab ise, başı önde olduğu halde sağına soluna bakınmaksızın öylece ilerlerdi.
Musab;
''orta boylu, güzel yüzlü, nazik ve yumuşak huylu, son derece zeki idi.
Güzel yüzlü ve zengin olduğundan Mekke halkı ona gıpta ile bakardı.
Güzel konuşurdu. Peygamberimiz, onunla ilgili; "Mekke'de Mus'ab'dan daha zarif, daha narin, daha güzel kimse yok idi.
Saçları kıvrım kıvrım idi." buyurmuşlardı.
Bütün bu rahatlıklara rağmen kalbinde büyük bir boşluk hissediyordu Mus'ab bin Umeyr.
Bu maksatla sevgili Peygamberimizin bir merkez olarak seçtiği, İslamı anlattığı ve o zaman Mekke'de müslümanların toplandığı Erkam bin Ebi'l-Erkam'ın evine gitti.
Resulullahı görür görmez Müslüman oldu.
İslamiyeti kabul ettiği an hayatı da birdenbire değişti. Ailesinin sevgili oğullarına yapmadığı eziyet kalmadı. Onu dininden döndürmek için evlerindeki bir mahzene hapsederek günlerce aç ve susuz bıraktılar. Arabistan'ın yakıcı güneşi altında ağır ve tahammülü zor işkenceler yaptılar.
Fakat Mus'ab bin Umeyr, bu ağır ve acımasız işkenceler karşısında sabır ve sebat göstererek asla İslamiyetten dönmedi.
Her seferinde bütün gücüyle haykırıyordu:
''İslamiyet'i kabul ettikten sonra Mekke'de sıkıntı ve işkencelere maruz kalan Mus'ab bin Umeyr, Resulullahın izniyle iki defa Habeşistan'a hicret etti.
Onun bu gelişini Hz. Ali şöyle anlatmıştır:
''Resulullah ile oturuyorduk.
Bu sırada Mus'ab bin Umeyr geldi.
Üzerinde yamalı bir elbiseden başka giyeceği yoktu.
Resulullah onun bu halini görünce, mübarek gözleri yaşla doldu ve;
Kalbini Allah'ü Te'ala'nın nurlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve babası onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı.
Allah için bunların hepsini terk etti.
Allah ve Resulünün sevgisi, onu gördüğünüz hale getirmiştir, '' buyurdu.
İlk öğretmen:
Birinci Akabe bi'atında Müslüman olan Medineliler, Resulullah efendimize;
"Ya Resulallah! İçimizde, İslamiyet açıklandı ve yayılmaya başladı.
Halkı Allahın Kitabına da'vet edecek, Kur'an-ı kerimi okuyacak, İslam dinini anlatacak, İslamın sünnet ve emirlerini aramızda ikame edecek, yerleştirecek, namazlarımızda bize imamlık yapacak bir kimse gönder" diye mektup yazdılar.
Bunun üzerine Resulullah efendimiz Mus'ab bin Umeyr'i, Medine'ye gönderdi ve ona;
"Medinelilere Kur'an-ı kerim okumasını, İslamiyetin emir ve yasaklarını öğretmesini, namazlarını kıldırmasını" emretti.
Mus'ab bin Umeyr'in büyük gayretleri ve hizmeteri neticesinde İslamiyet, Medine'de sür'atle yayıldı.
Öyle ki, İslamiyet her eve girmiş, iman etmeyen kalmamıştı.
Bir gün Mus'ab bin Umeyr, bir bahçede, etrafında bulunan Müslümanlara dini anlatıyor, sohbet ediyordu.
Bu sırada Evs kabilesinin reislerinden olan Üseyd, elinde mızrağı olduğu halde hiddetli bir şekilde gelip, şöyle konuşmaya başladı;
Sözümüzü dinle. Siz bize niçin geldiniz, insanları aldatıyorsunuz? Hayatınızdan olmak istemiyorsanız buradan derhal ayrılın!
Onun bu taşkın halini gören Mus'ab bin Umeyr;
Hele biraz otur! Sözümüzü dinle.
Maksadımızı anla, beğenirsen kabul edersin.
Yoksa engel olursun, diyerek gayet yumuşak ve nazik bir şekilde karşılık verdi.
Üseyd sakineşip;
Doğru söyledin, dedi ve mızrağını yere saplayarak oturdu. Mus'ab bin Umeyr ona İslamiyet'i anlattı ve Kur'an-ı kerim okudu.
Kur'an-ı kerimin eşsiz belagatı ve tatlı üslubunu işiten Üseyd kendini tutamayıp;
Bu ne kadar güzel, ne kadar iyi bir sözdür.
Bu dine girmek için ne yapmalı, diye sordu.
Güzel yüzlü, tatlı dilli öğretmen cevap verdi:
''La ilahe illallah Muhammedün resulullah demek kafidir.''
Mus'ab bin Umeyr'in, bu sözü üzerine Kelime-i şehadeti söyleyip Müslüman olan Üseyd, sevincinden yerinde duramadı ve:
''Ben gidip arkadaşlarıma da anlatayım, '' diyerek ayrıldı.
Evs kabilesinin reîsi Sa'd bin Muaz'ın ve kabilesinin yanına varınca, Müslüman olduğunu söyledi.
Bunu gören Sa'd şaşırarak hiddetlendi ve Mus'ab bin Umeyr'in yanına koştu.
Yanına varınca sert bir kızgın bir tavırla konuşmaya başladı.
Mus'ab bir Umeyr, ona da gayet yumuşak konuştu ve oturup biraz dinlemesini söyledi.
Mus'ab bin Umeyr, ona da İslamiyet'i anlattı ve Kur'an-ı kerimden bir miktar okudu.
Kur'an-ı kerim okunurken Sa'd'ın yüzü birden bire değişiverdi.
O da orada Müslüman oldu.
Mus'ab bin Umeyr, Müslüman olan Medineli müslümanlar ile ikinci Akabe biatında bulundu.
Süveyd bin Harmale ile birlikte Abdüddaroğullarından Bedir savaşına katılan iki kişiden biri idi.
Mus'ab, Uhud savaşına da katıldı.
Yine sancağı o taşıyordu.
İki zırh giyinmişti. Bu haliyle Peygamberimize benziyordu.
Müşrik ordusundan İbn-i Kamia adında biri Peygamberimize saldırırken, Mus'ab bin Umeyr onun karşısına çıktı.
Bu müşrik, bir kılıç darbesiyle Mus'ab bin Umeyr'in sağ kolunu kesti.
Mus'ab bunun üzerine sancağı derhal sol eline aldı.
Mus'ab o esnada; "Muhammed (aleyhisselam) ancak resuldür. Ondan evvel daha nice peygamberler gelip geçmiştir" mealindeki Al-i İmran suresinin 144. ayet-i kerimesini okuyordu.
İkinci bir darbe ile sol kolu da kesilince, sancağı kesik kollarıyla tutup göğsüne bastırdı ve yine aynı ayet-i kerîmeyi okudu.
Bu haliyle kendini Peygamberimize siper yapan Mus'ab bin Umeyr'in üzerine hücum eden İbn-i Kamia, vücuduna bir mızrak sapladı ve Mus'ab bin Umeyr yere yıkılıp şehid oldu.
