27 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
8°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Ağıtlar...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

İnsanlar, başta ölüm olmak üzere çeşitli sebeplerle sevdiklerinden ayrılmak durumunda kalırlar. 

Kişilerin hastalanması, kızın gelin olması, delikanlının askere gitmesi, vatan toprağının kaybedilmesi, sevgilinin gidip de geri dönmemesi,  

sel baskını, zelzele, yangın, salgın hastalık gibi büyük felaketlerin meydana gelmesi, sevilen hayvanların kaybı ve ölümü üzerine söylenen ezgili şiirler ağıt türünden eserlerdir. 

Bütün bunlardan hareketle ağıt; 

İnsanoğlunun ölüm karşısında veya canlı cansız bir varlığını kaybetme, korku, telaş ve heyecan anındaki üzüntülerini, feryatlarını, talihsizliklerini, düzenli düzensiz söz ve ezgilerle ifade eden türküler olarak tarif edilmiştir. 

Başka bir ifadeyle ağıtları şöyle tanımlamak mümkündür; 

''Yüreğin titreyişi sonucu söylenilen ve milli şiirlerimizin en dokunaklısı olarak adlandırdığımız ağıtlar, ölenin ardından dökülen gözyaşları ve çekilen gönül ıstırabının acı dolu terennümleridir.''

Türk kültüründe oldukça köklü bir maziye sahip olan ağıt ve ağıt söyleme veya ağıtçılık geleneği,  

çeşitli Türk boyları tarafından günümüze kadar yaşatılan ortak en eski geleneklerden birisidir.

Orhun Abideleri'nde ''Sıgıt'' ve ''Sıgıtçı'' olarak gördüğümüz ağıt ve ağıt söyleme geleneği,  

Türk boylarındaki dil ve gelenek farklılaşması ile geniş bir coğrafyaya dağılma sebebiyle çeşitli kelimelerle adlandırılmıştır. 

Bazı Türk boylarında, bugün, ağıt ve ağıt söyleme geleneğiyle ilgili şu kelimelere rastlamaktayız.

Doğu Türkistan'da yaşayan Uygurlar ağıt türü şiirlere ''Mersiye koşukları'', Kuzey Kafkasya'da yaşayan Kıpçak lehçesiyle konuşan Karaçay Malkar Türkleri; ''Küv'', Kerkük Türkleri; ''Sazlamağ'', Kırım Tatarları; ''Taqmaq'' adını vermektedirler.

Halkın duyduğu üzüntü, keder ve sıkıntıları en iyi şekilde yansıtan halk yaratmaları içinde belki de en önemlisi ağıtlardır. 

Çünkü, yaşanan olaylar tüm gerçekliğiyle ağıtlarda gözler önüne serilir. 

Türkiye Türklerini en fazla etkileyen ve hemen her aileden bir veya birkaç bireyin kaybedildiği önemli tarihi olaylardan biri de Türk Kurtuluş Savaşı'dır. 

Bu savaşta kaybedilen yüz binlerce Türk evladı için pek çok ağıt yakılmıştır. 

Bu durumu, Kurtuluş Savaşı'nda şehit olan Bayat'tan Ali Osman'a bacısı Şerife Aydın'ın yaktığı ağıtta açıkça görmekteyiz.

''Şafak söktü tan yerleri atıyor,

Tren gelmiş acı acı ötüyor,

Kardeşim şehit olmuş yerde yatıyor,

Ak elleri kızıl kana batıyor.

***

İlkbaharda her çiçekler bezeri,

Sonbaharda döker yaprak gazeli,

Kardeşim şehit olmuş nerde mezarı?

Felek beni taşa çaldı neyleyim.

***

Felek sille vurdu ben oldum sersem,

İyi olmaz dediler her kime sorsam,

Varsamda hekime muayene olsam,

İyi olmadık derdi hekim neylesin.

***

Ben gurbeti geze geze yoruldum,

Evvel altın idi şimdi pul oldum,

Değer bilmez kötülere kul oldum,

Felek beni taşa çaldı neyleyim.

***

Kanatlarım yoktur çırpınıp uçmaya,

Dizlerim tutmuyor karlı dağlar aşmaya,

Ellerim ermedi helallaşmaya,

Felek beni taşa çaldı neyleyim.'' 

Çanakkale Savaşı'nda; 

birçok eli kalem tutan, okur yazar Türk genci şehit olmuş, niceleri sakat kalmıştır. 

Ağabeyi Çanakkale Savaşı'nda şehit olan bir kız tarafından yakılan aşağıdaki ağıt bunu ne güzel ifade etmektedir:

''Çanakkale derler yeşil gavaklı,

Mollaların mürekkebi boyaklı,

Neçe gulların var ağaç ayaklı,

Ağaç ayağınan gelsen n'olurdu.

Çanakkale derler yeşil söğütlü,

Neçe molla getti eli divitli,

Bi mektup atayım üstü tahütlü,

Mektubum ordunu bulur m'ola.

Ağılıdır Çanakkale goyağı,

Babamoğlu dizlerimin dayağı,

İrengide bana benzer bayağı,

Gurbanlar olurum babamoğluna.

Edem gözelidi gıyıdan getmiş,

Sürek öküz gibi boynunu bükmüş,

Şu gevur dinsizi denklemiş atmış,

Acep babamoğlun yudular m'ola.''

Yumadan gabire godular m'ola. 

Ahmed'in babasız eğlenmez evde,

Yoksa yavrum seni vurdular m'ola,

Kefensiz gabire goydular m'ola

Derinimiş Çanakkale deresi,

Goygunumuş şehidimin yarası,

Acıya dayanamaz garip garısı,

Yoksa yavrum seni vurdular m'ola,

Kefensiz gabire goydular m'ola.

Senin yavrum beşik ile belede,

Yâdigarın galdı yavrum geride,

Bir gelin eğlenmez ıssız bir evde,

Yoksa yavrum seni vurdular m'ola,

Kefensiz gabire goydular m'ola.

Bir günüm doğarda bir günüm batmaz,

Şu ıssız evlerde bir gelin yatmaz,

Oğlumun yerini kimseler tutmaz,

Yoksa yavrum seni vurdular m'ola,

Kefensiz gabire goydular m'ola. 

edebiyatfakultesi.com.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *