03 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Kapalı
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

ERDOĞAN LİDERLİĞİNDEKİ TÜRKİYE'YE BATI'NIN BAKIŞI

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Türkiye Cumhuriyeti, jeopolitik konumu, tarihsel mirası ve bölgesel etkisi itibariyle uluslararası ilişkilerde daima önemli bir aktör olmuştur. Son yirmi yılda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye, özellikle milli savunma sanayiinde gerçekleştirdiği büyük atılımlar, bağımsız dış politika anlayışı ve stratejik konumunu etkin kullanma politikalarıyla dikkat çekmiştir. Bu gelişmeler, hem Türkiye’nin bölgesel gücünü artırmış hem de Batı dünyasının Türkiye’ye yönelik bakışını önemli ölçüde etkilemiştir.

Milli Savunma Sanayiinde Dönüşüm ve Bağımsızlık Hamlesi

2000’li yılların başında dışa bağımlı bir savunma yapısına sahip olan Türkiye, Erdoğan liderliğinde yerli ve milli üretim hedefi doğrultusunda büyük bir dönüşüm yaşamıştır. Baykar, ASELSAN, TUSAŞ, Roketsan ve HAVELSAN gibi kurumların öncülüğünde geliştirilen İHA, SİHA, TCG Anadolu, Altay tankı, Gökbey helikopteri ve milli muharip uçak Kaan gibi projeler, Türkiye’yi savunma sanayiinde küresel ölçekte bir aktör haline getirmiştir.
Bu süreçte, dış politikada uygulanan “bağımsız ve çok yönlü diplomasi” anlayışıyla paralel olarak, savunma sanayiinde stratejik özerklik hedefi ön plana çıkmıştır. Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen, kendi güvenliğini temin etmede yalnızca Batı’ya değil, kendi üretim kapasitesine ve yerli teknolojisine dayanmaya başlamıştır.

Stratejik Konum ve Barışçıl Dış Politika Yaklaşımı

Türkiye, Asya ile Avrupanın merkezi konumunda bulunmakla kalmayıp; Karadeniz, Akdeniz, Orta Doğu ve Kafkasya gibi kritik bölgelerin kesişim noktasında yer almaktadır. Bu konum, Türkiye’ye hem lojistik hem de diplomatik bir avantaj sağlamaktadır.
Erdoğan döneminde Türkiye, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini günümüz koşullarına uyarlayarak, barışçıl ancak kararlı bir dış politika izlemeye çalışmıştır. Suriye iç savaşı, Karabağ çatışması, Rusya-Ukrayna savaşı ve Filistin meselesi gibi krizlerde Türkiye, arabulucu rolü üstlenmiş; savaş yerine diyalog ve diplomasi kanallarını ön plana çıkarmıştır. Özellikle 2022’deki Tahıl Koridoru Anlaşması, Türkiye’nin uluslararası barış ve istikrar için oynadığı yapıcı rolün en somut örneklerinden biridir.

Batı’nın Türkiye’ye Bakışı

Batı dünyasının Türkiye’ye yönelik yaklaşımı, son yıllarda karmaşık bir seyir izlemiştir. Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin bağımsız dış politika çizgisine yönelmesi, ABD ve Avrupa Birliği ile zaman zaman gerilimlere neden olmuştur.
Savunma sanayiinde dışa bağımlılığın azalması, Rusya ile geliştirilen S-400 anlaşması ve Orta Doğu politikalarında izlenen özerk tutum, Batı tarafından “denge politikası” ya da kimi zaman “Batı’dan uzaklaşma” olarak yorumlanmıştır.
Ancak aynı zamanda Türkiye’nin, NATO içindeki güçlü konumu, enerji hatları üzerindeki stratejik rolü ve mülteci krizinde üstlendiği sorumluluklar, Batı için vazgeçilmez bir ortak olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla Batı’nın Türkiye’ye bakışı, eleştirel ancak zorunlu bir işbirliği çerçevesinde şekillenmektedir.


Erdoğan liderliğinde Türkiye, milli savunma sanayiinde elde ettiği başarılar ve bağımsız dış politika anlayışıyla bölgesel bir güçten küresel bir aktör konumuna yükselmiştir. Bu süreç, Batı ile ilişkilerde yeni bir denge yaratmış; Türkiye’nin stratejik önemi, sadece coğrafi konumundan değil, politik ve teknolojik kapasitesinden de kaynaklanmaya başlamıştır.
Gelecek dönemde Türkiye’nin, bu çok yönlü dış politika anlayışını sürdürürken, hem Batı ile yapıcı ilişkilerini koruması hem de kendi ulusal çıkarlarını öncelemesi beklenmektedir. Bu denge, Türkiye’nin uluslararası sistemdeki yerini belirleyecek en temel faktör olacaktır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *