07 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
13°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Hayâ abidesi ''Zinnûreyn''

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Osman bin Affân, Fil vak'asından 6, hicret'ten 47 sene evvel doğmuştur. Künyesi Ebû Âmir'dir. Resûl-i Ekrem, İslâm dinini ilan ettiği zaman Hz.Osman 34 yaşında idi. Müslüman oluşunu kendisi şöyle anlatır:

''İslâma girmeden önce bir gün Kureyş'in ileri gelenleri ile oturuyordum. Hz.Muhammed'in kızı Rukayye'yi Utbe'ye verdiği haberi geldi. ''Ben niçin istemedim?'' diye çok üzüldüm. Üzüntülü bir hâlde eve geldim. Anam, teyzem ve bazı akrabalarımız bizim evde idiler.

Birini medhediyorlardı. ''Teyzeciğim bu medh ettiğiniz kimdir?'' dedim. Bana: ''O, yüzü güzel, konuşmasi tatli bir kimsedir. Allâh Taalâ onu bize hak dine, dogru yola çagirmak için göndermiştir. O, Furkan ile gelmiştir. Ona tâbi ol, putlara tapma!'' dedi. Bu garip sözleri duyunca merak edip bu zâtın kim olduğunu sordum. ''Abdullah'ın oğlu Muhammed'dir'' dediler. ''O, Allah tarafından rasul olarak gelmiştir. O'nun emirlerini bildirir, insanları hak dine çağırır, yüzü nur verir, dinine giren kurtulur, ona yakın olan felah bulur.''

Bu sözler bana çok tesir etti. Yalnız bir yerde Ebu Bekir ile oturuyorduk. Bana:

''Yâ Osman! Vay sana! Hak din gün gibi aşikâr iken sen kavminin kuruyacak elleriyle yaptigi taşlara, putlara nasil tapiyorsun. Görmeyen işitmeyen taştan ilah olur mu?

''Olmaz'' dedim.

''Öyleyse gel seni Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin yanına götüreyim, Müslüman ol'' dedi. O sırada Rasul-i Ekrem yanında Ali olduğu hâlde karşıdan göründü. Ebu Bekir onları karşıladı. Rasul-i Ekrem yanıma gelip:

''Yâ Osman, seni Allâh'a ve cennete çağırıyorum. Ben Allâh Taala'nın sana ve bütün insanlara gönderdiği peygamberiyim'' buyurdu.

O'nun mübarek sözlerini duyunca kalbim iman nuru ile doldu. Düşünmeden ve duraklamadan kelime-i şehadeti söyledim. Aradan çok zaman geçmeden kerimeleri Rukayye'yi bana verdi. Teyzem Müslüman olduğumu duyunca sevinerek beni tebrike geldi.

Hz.Osman Müslüman olunca amcası Hakem bin Ebi'l-Âs bin Ümeyye onu yakalayıp iplerle ellerini ve ayaklarını bağlayarak:

''Babalarının dininden dönüp de sonradan çıkan bir dine mi giriyorsun? Allâh'a yemin ederim ki girdiğin dinden dönünceye kadar iplerini çözmeyeceğim.'' dedi. Bunun üzerine Hz.Osman radıyallahu anh:

''Ben de yemin ederim ki o dinden asla ayrılmayacağım ve ondan hiçbir zaman dönmeyeceğim'' deyince amcası baskının fayda vermeyeceğini görerek Hz.Osman'ı serbest bıraktı.

Bir defasında Rasul-i Ekrem kızı Rukayye'ye:

''Kızım Ebu Abdullah'a daima iyilik et. Ashabım içinde huyu bana en çok benzeyen odur'' buyurmuştu.

Rukayye'nin vefatindan sonra Nebiyy-i Ekrem Hz.Osman'ı kerimeleri Ümmi Gülsüm ile izdivac etti. Onun da vefatı üzerine Hz.Osman son derece müteessir olmuş ve ağlamıştı. Kerimesini kaybetmekle gönlü mahzun Efendimiz aziz arkadaşını teselli için şu sözleri söylemiştir:

''Ağlama Osman, Allâh'a yemin ederim ki yüz kızım olsa biri öldükçe diğeri kalmayıncaya kadar sana verirdim.'' Bu sözler, hem hayat arkadaşinin kaybindan hem de Rasul-i Ekrem'e hısımlığının kesilmesinden müteessir olan Hz.Osman'ı yüksek iltifata mahzar etmişti. Rasulullah Efendimiz'in iki kerimesi ile izdivacı vesilesiyle ''Zinnûreyn'' lakabıyla iştihar etmiştir ki ''iki nur sahibi'' demektir.

Hayâsı ve cömertliği ile meşhurdu.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *