11 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Şeyh Galib...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Şeyh Galib, yalnız onsekizinci yüzyılın değil, bütün divan edebiyatımızın son büyük temsilcisi, Şeyh Galib, bir Mevle-vîdir. Babası Mustafa Raşid Efendi de bir Mevlevî idi. Asıl adı Mehmed Esad Galib'dir. İstanbul'da, Yenikapı Mevlevi hanesi'ne yakın bîr evde, 1757 yılında dünyaya geldi. Mevlevî tarikatının adabını ve Farsça'yı babasından öğrendi. Şiir ve felsefe zevkini pek genç yaşta tatmaya başladı. Daha sonra Galata Mevlevi hanesi şeyhi Hüseyin Dede'den, dil ve edebiyat hocası Neşet Efendi'den ders almıştır. Şeyh Galib'i etkileyen ve yoğuran, Mevlâna Rumî'nin Mesnevi'si ve çevresinde Mev-lâna'ya gösterilen derin saygı ve sohbetlerdir.

Galib, 24 yaşında iken, Divan-ı Hümâyûn Beylikçi Odası'na kâtip olarak girdi. Daha bu yaşta iken Divan'ını düzenledi ve 26 yaşında iken de meşhur "Hüsn ü Aşk"ını bitirdi. 30 yaşına gelince, Mevlâna dergâhında çile doldurmak için Konya'ya gitti. Fakat babasının ısrarlı mektuplarına dayanamayıp, Konya dergâhı çelebisinin de ricası ile İstanbul'a döndü. Çilesini Yenikapı Mevlevihanesi'nde tamamladı. Çileye giren, 18 gün süre ile bir hücrede yalnız kalır. Bundan sonra üç yıl kadar tekkenin her türlü işlerine bakar en süflî hizmetlerde kullanılarak nefsini öldürür ve bin günlük çile tamamlanmış olur.

Çilesini bitirdikten sonra şiirlerini yazmaya devam eden Galib, 34 yaşında Galata Mevlevihanesi şeyhliğine tayin edildi.Tarikat ve sanat hayatının en parlak devrini burarda yaşadı. Devrin şair, bestekâr ve Mev'levî hükümdarı Sultan III. Selim, Galata Mevlevîhanesi'ne sık sık gelir, onu sarayına da davet eder, çok zengin armağanlar verirdi. Yalnız padişah değil, annesi ve kız kardeşleri Hatice ve Beyhan Sultan'lar da Şeyh Galib'in hayranı idiler ve huzura kabul ederek, iltifatlarda bulunurlardı, Onun, çok güzel bir kız olan Beyhan Sultan'a ümitsiz ve derin bir aşkla bağlandığı Mevlevîler arasında söylenirdi. Bu, şiirlerinin havasından da anlaşılmaktadır. Rivayete göre Beyhan Sultan da onu seviyordu. Aralarında açığa vurulmayan, temiz bir aşk hayatı yaşanıyordu.

Şeyh Galib, 1798'de hastalandı.

4 Ocak 1799 Cuma günü, henüz 42 yaşında iken öldü. Aşk yüzünden vereme yakalandığı ve bundan kurtulamadığı söylenegelmiştir. O öldüğü zaman henüz sağ olan babası, nâşına kapanarak "Bu siyah sakal ile beyaz kefen birbirine hiç yakışmadı" diye ağlamıştır.

Belki divan edebiyatının son en büyük şairi olması, kendi deyimi ile "bir başka lügat tekellüm etmiş" olması, söylenegelen tarz ve kavramları tekrar etmeyişindendir. Onun şiirleri mecazlarla doludur.

Hüsn ü Aşk, Şeyh Galib'in en büyük eseri ve Türk Divan Edebiyatı'na en değerli armağanıdır.Bu eseri 26 yaşında iken ve altı ayda tamamlamıştır. Şair bu eserini bir iddia üzerine yazdığını kendisi anlatıyor. Akademik sohbetler yapılan bir toplantıda, şiir, ilim ve sanattan söz edilirken Nâbrnin "HayrâÇâd" adlı mesnevisi de sözkonusu olmuş mecliste bulunanlardan biri bu eserin övgünde pek aşırı giderek "Ona benzer bir eser yazılamaz" demişti.

Bu aşırı övgü karşısında Şeyh Galib:

''O rite bana girân göründü.

Bir suret-i imtihan göründü ...''

diye düşünmüş, Hayrâbâd'ı çok beğenmekle beraber ondan güzelinin yazılabileceğini ıspat için Hüsn ü Aşk'ı yazmaya başlamıştır.

Şeyh Galibden gazel...

Bugünkü Türkçe ile:

''Pervasız aşk gönülde yerleşecek mekân ister mi, ister elbet.

Himmet göğünün yücesindeki hüma kuşu yuva ister mi, ister elbet.

Pervane, mum kuşunun gagasına hal dilidir.

Sessizlik diliyle konuşan bir konuşma arkadaşı ister mi, ister elbet.

Sarhoşluk, sonunda gözünün beyazını kırmızı eder

Kana bulanmış gönül o katilden kan bahası ister mi, ister elbet.

Melek, vahdetin sırlarını bazen söyler, bazen söylemez

Bu sözü açıklayacak tercüman ister mi, ister elbet.

Can serlevhasında tasvir edilen sevgilinin bakışıdır

Gönül şehnamesi de bir kahraman ister mi, ister elbet.

Sevgilinin gamzesinden kurtulup yaşama ümidim yoktur.

Canım o kırmızı dudağa kendini feda etmek ister mi, ister elbet.

Ey Galib, âşıkların dillerinden düşürmedikleri sevgilinin ağzıdır.

Aceba, mâna ankası da nam ve şan ister mi, ister elbet.

Mesnevi....

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *