09 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
9°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

İslam gelmezden önce Arabistan..

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

 

 

İslâmiyet'ten önce Araplar henüz millet hâline gelemedikleri için; kabîleler hâlinde yaşıyorlardı.Her kabîle diğerlerinden ayrı bir devlet gibiydi. Kabîle başkanına "Şeyh" deniyordu. Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazı şehirler kurulmuşsa da genellikle çöllerde çadır ve göçebe hayâtı geçiriyorlardı. Hicaz bölgesinde üç önemli şehir Mekke Medine ve Tâif'ti. Mekke'de Kureyş Kabîlesi, Tâifte Sakîf Kabîlesi, Medine de, Evs ve Hazreç adlı Arap kabîleleri ile Kaynukaoğulları Nadîroğulları ve Kurayzaoğulları olmak üzere üç yahûdi kabîlesi bulunuyordu. Diğer kabîleler genellikle göçebe idiler.

Kabîleler arasında kan davası ve sınır anlaşmazlıkları gibi sebepler yüzünden savaş eksik olmazdı. Yalnızca yılın dört ayında ''Muharrem Recep Zilka'de ve Zilhicce aylarında'' harbetmezlerdi. Bu aylara "eşhür-i hurum" savaşılması kan dökülmesi haram olan hürmetli aylar, denir. Bu esnâda bütün kabîleler güvenlik içinde seyâhat edebildikleri için genellikle büyük panayırlar bu aylarda kurulurdu. Mekke'nin hâkimi Kâbe ve civârındaki putların koruyucusu oldukları için, Kureyş kabîlesi diğer bütün kabîlelerden saygı görürdü. Bu sebeple Kureyşliler senenin her mevsiminde diledikleri yere seyâhat edebiliyorlardı.Hicaz bölgesindeki panayırların en önemlileri Mekke civârında kurulmakta olan Ukaz Mecenne ve Zülmecaz panayırlarıydı. Bu panayırlara ülkenin dört bir yanından akın akın gelenler arasında satıcılar; iffetsiz kadınlar şâirler hatipler kâhinler ve çeşitli dinlere mensup kimseler de bulunuyordu. Tâif'le Nahle arasında kurulmakta olan Ukaz panayırında şiir yarışmaları yapılır; beğenilip derece alan şiirler Kâbe'nin duvarlarına asılırdı. Bu şekilde Kâbe duvarında asılmış olan yedi ünlü kasideye "el-Muallekatü's-seb'a" ''Yedi Askı'' denilmiştir.

Müslümanlıktan önce Arapların çoğunluğu putperestti.

Yapmış oldukları bir takım heykellere ilâh diye tapıyorlardı.En önemli putlar Hubel Lât Menât Uzzâ Vedd Suva' Yeğûs Yeûk ve Nesr adlarını taşıyanlardı. Mekke'de Kâbe ve civârına 360 kadar put yerleştirilmişti.Her kâbîlenin ayrı bir putu her putun özel bir ziyâret günü vardı. Böylece yılın her gününde putlarını ziyârete gelenlerle dolup taşan Mekke bir ticâret merkezi olduğu kadar putperestliğin de merkezi hâline gelmiş bulunuyordu.

Arabistan'da putperestlerden başka Mûsevî Hıristiyan Mecusî ve Sâbiî dinlerine mensup kimseler de vardı. Bunlardan başka çok az sayıda Hz. İbrahim'in tebliğinden o devre ulaşan dinî esasları benimsemiş tek Tanrı inancında olan "Hanîf"ler vardı. Nevfel oğlu Varaka Cahş oğlu Abdullah Huveyris oğlu Osman ve Sâide oğlu Kuss bunlardandı. İslâmiyetten önce Arap Yarımadasının kuzeyinde Sûriye'de "Nebtî" güneyinde Yemen'de "Himyerî" Irak'ta ise "Süryânî" yazıları kullanılıyordu. Hicaz Arapları Sûriye ve Irak'a ticâret için yaptıkları seyâhatlarda Arapça'yı Nebtî ve Süryânî yazıları ile yazmayı öğrendiler. Daha sonraki asırlarda Nebtî yazısından "Nesih"; Süryânî yazısından da "Kûfî" denilen yazı sitilleri doğmuştur. Ancak, Araplar arasında okuyup yazma bilenlerin sayısı son derece azdı. Cömertlik konukseverlik sözde durma düşmanları bile olsa kendilerine sığınanları himâye cesâret.. gibi bazı iyi hasletleri yanında soygunculuk faizcilik zenginleri üstün fakirleri hor görme içki ve kadın düşkünlüğü kabilecilik gayreti ile kan dökme gibi son derece çirkin âdetleri de vardı.

Hele köle ve kadınlara insan değeri vermezlerdi.

Kadınlar ölen kocasından babasından ve diğer yakınlarından mirâs alamadıkları gibi kendileri mirâs malları arasında mirâscılara kalırdı. Erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Fuhuş âdeta meslek hâline gelmişti. Bu yüzden bazı kimseler kız çocuklarını diri diri kumlara gömecek derecede vahşet göstermişlerdi.

İslâmiyetin doğuşu sırasında yalnız Araplar ve Arabistan değil bütün dünya zulüm sefâhet ve cehâletin karanlığı içindeydi.

Kur'ân-ı Kerîm "Câhiliyet Devri" denilen bu karanlık dönemi "İnsanların kendi elleriyle işledikleri kötülükler yüzünden fesat her tarafı kapladı karada ve denizde yayıldı." ifâdesiyle en vecîz bir şekilde anlatmaktadır.

"Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında Allah' a göre ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü hürmetli aylardır. (Tevbe, Sûresi36)

"Kureyş kabîlesinin yaz ve kış yolculuklarında uzlaşması ve anlaşması sağlanmıştır. Öyleyse kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren şu Beyt'in Kâbe'nin Rabbine kulluk etsinler." (Kureyş Sûresi 1-4)

"Aralarında birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalışır. Şimdi onu utana utana tutsun mu yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hüküm veriyorlar." (Nahl, 58-59)

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *