İnsanın selameti kendi dilidir...
Mâverâünnehir bölgesinde yetişen büyüklerden Aziz Nesefî buyurdu ki: ''Ey oğul! Bir mecliste bulunduğun zaman az konuş. Sana sorulmayan şeye cevap verme. Bir şey sorulursa cevâbını bilmiyorsan, bilmiyorum de. Bilmediğine, bilmem demek ilmin yarısıdır. Eğer cevâbını biliyorsan, kısa cevap ver. Sözü uzatma. Mecliste bulunanlara imtihân için bir şey sorma. Onlarla münâzara ve münâkaşa etme.''
En zararlı şey çok konuşmak!
Büyük velîlerden Bişr-i Hâfî hazretleri de bir sohbetinde buyurdular ki: ''Konuşmak hoşuna giderse sus, susmak hoşuna gidince konuş.''
Bir kimsenin cahil olduğunun alameti şunlardır:
''Canlı cansız her şeye kızar, çok konuşur. Sır saklayamaz. Parasını yerli yerince harcayamaz. Herkese güvenir. Dostunu düşmanını ayıramaz. Kötü kimselerle arkadaşlık eder.''
Susmak açık bir hikmet ve güzel bir haslettir.
Dilin susması kalbin susmasına, kalbin susması Rabbin mağfiretine sebep olur. İnsanın selameti dilini korumasındadır. Kalem de, iki dilden biridir.
Dil yırtıcı bir hayvan gibidir, serbest bırakılırsa sahibini parçalar. Sükut eden, hataya düşmekten, yalandan, dedikodudan, söz taşımaktan, kendini övmekten, boş konuşmaktan ve daha bir çok dil afetlerinden kurtulur.
Çok konuşan hata eder. Ashab-ı kiram hep hayır konuştukları halde, yanlış konuşmak için değil, belki boş bir söz söyleriz diye sükut ederlerdi. Hz. Ebu Bekir, ağzına taş koyar, ''Başa gelen bütün felaketler bundan gelir'', buyururdu.
Allah'ü Te'âlâ boş konuşanlari sevmez. Boş konuşmak böyle olunca, zararli konuşmanin felaketini düşünmelidir! Hadis-i şerifte, ''En zararlı şey, çok konuşmaktır.'' buyuruldu.
Dile sahip olmak, az konuşmak dinimizin emridir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
''Sadaka vermek, iyiliği emretmek ve insanların arasını bulmak hariç, konuşmakta, fısıldaşmakta hayır yoktur.'' (Nisa, 114)
Hadis-i şerifte, ''İlmi ile amel edene, malının fazlasını tasadduk edene ve sözünün fazlasını tutana müjdeler olsun!'' buyuruldu.
Abdullah bin Ömer, rivayet ediyor: Allah Resulü (S.A.V) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: ''Hakiki Müslüman, bütün Müslümanların kendisinin elinden ve dilinden zarar görmeyip emniyet içinde oldukları insandır Hakiki muhacir ise, Allah'ın nehyettiği her şeye karşı tavır alıp onlardan uzak durandır''.
Imam Gazali, ''İhya'sında'' ona ayrı bir bölüm ayırır ve onun yirmi kadar afetinden bahseder İnsanın en asi, isyana en açık uzvudur dili. Dil, ya hayır konuşacak ve hakikate tercüman olacak veya dinimizce yasaklanmış şeylere alet olacak ve günaha girecek, ya da susacaktır Birçok hadis-i şerifte onun bu yönleri nazara verilir ve çeşitli tavsiyelerde bulunulur Bir hadis-i şerifte Efendimiz: ''İki dudak arası ve apış arası hususlarında bana garanti verin ben de size cennete girmeniz konusunda kefil olayım'' buyurur. Başka bir hadis-i şerifte ''Allah'a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin veya sussun'' buyurur. Dil tehlikesinden insanı koruyacak en önemli şey susmaktır. Süfyan bin Abdullah es-Sekafî; ''Ya Rasulüllah! Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?'' diye sorar. Allah Resulü; eliyle dilini tutarak ''budur'' buyurur.
Ömer bir gün Hazreti Ebu Bekir'i dilini eliyle çekerken görür. Sebebini sorunca, Hazreti Ebu Bekir; ''Bu beni hep tehlike alanlarına sokuyor'' diye cevap verir.
Allah Resulü, ashabına;
''Müflis kimdir?'' diye sorar. Ashabı Kiram, müflisin bilinen manasını söylemeye başlar ve ''Varını yoğunu yitirmiş, maddi imkânlarıyla iflas etmiş kişidir'' derler. Rasulüllah, iflasın gerçek yönüne işaret buyurarak hakiki müflisi anlatır: ''Kıyamet günü bir adam getirilir hesabı görülmesi için Nazmı niyazı tam, ibadeti yerinde bir adamdır bu insan Hesabı görülmeye başlanınca hak sahipleri getirilir 'Şunu azarlamişti, bunu dövmüştü, buna eliyle zarar vermişti, şunun malini yemişti' denerek bütün sevaplarından hak sahiplerine verilir Sonra o insan sevap adına hiçbir şeyi kalmayarak ortada kalıverir İşte hakiki manada iflas eden budur"
