Fuzuli'in Ehl'iBeyt'e sevgisi...
Doğum tarihi kesin olarak belirtilmediği gibi de doğum yeri olarak; Hille, Bağdat ve Kerbela gösterilir. Esas kaynaklar, Fuzuli'nin Kerbela'da doğduğunu kanıtlar.
Fuzuli'nin kökeni, Irak'a yerleşmiş olan Oğuz Türklerinin Bayat boyundandır.
Babasının adı Süleyman, Fuzuli'nin asıl adı ise; Mehmet'tir. Tek bilinen çocuğunun ismi, Fazlı'dır. Fuzuli'nin yaşamı konusunda bilgileri veren kaynaklar birbirini tutmamaktadır.Yapıtlarından anlaşıldığına göre Fuzuli; iyi bir öğrenim görmüş; özellikle İslami bilimler, tasavvuf, astronomi ve İran edebiyatı konularına çalışmıştır. İslam ilimleri içerisinde hadis, fıkıh, tefsir ve kelam üzerinde durduğu, gene yapıtlarında yer alan kavramların incelenmesinden ortaya çıkmaktadır.Türkçe, Arapça ve Farsça divanlarında bulunan şiirleri bu üç dili çok iyi kullandığını, onların bütün inceliklerini kavradığını göstermektedir. Ona göre şiirin özünü sevgi, temelini bilim oluşturur. "Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir" anlayışından yola çıkarak, sevgiyi evrenin özünü kuran bir öğe diye anlamış, bu nedenle de "Evrende ne varsa sevgidir, sevgi dışında kalan bilim bir dedikodudur" yargısına varır. Ona göre gerçek varlık; TANRI'dır. Bu nedenle yaratılış, tanrısal varlığın görünüş alanına çıkışı, bir ışık nur olan Tanrı özünden dışa taşmasıdır:
"Zihî zâtın nihân u ol nihandan mâsivâ peydâ" senin özün gizlidir, bu görünen evren o gizli özünden var olmuştur. Fuzuli'nin anlayışına göre insan; "seven bir varlık'tır''. Bu sevgi, Tanrı ile insan arasındaki bağın özünü oluşturur. Ayrıca insanın Tanrı'ya yaklaşmasını sağlar.
Fuzuli daha çok 'gazel şairi' olarak tanınmıştır. Gazellerinin konusu olan tasavvufi aşktır.Tasavvuf, Fuzuli'nin şiirlerinde çok önemli bir unsurdur; bütün sevgililer ilahi sevgili, yani Tanrı'dır. Fuzuli, acı ve ıstırap şairidir. Aşkı bu yönüyle görür ve onu bu yönüyle ele alır. Ayrılığı, derdi ve elemi arar; kavuşmayı istemez. Acı çekmenin insanı olgunlaştırdığı, yücelttiği fikrindedir. Bu bakımdan acı çekmekten de hoşlanır.
İnsanın yeryüzünde yaşadığı sürece, ruhunun kutsallığına yaraşır biçimde davranması; doğruluk, iyilik, erdem, güzellik gibi değerlerden ayrılmaması, özünü bilgiyle süslemesi gerekir. Şiirlerini, yalnız şiir olsun diye söylenmez; bir varlık görüşünü dile getirmeyi amaçlar. Şiiri oluşturan öz ve anlam sözdür, söz ile kişi kendini ortaya koyar. "Artıran söz kadrini sıdk ile kadrin artırır, Kim ne mikdar olsa ehlin eyler ol mikdar." Söz kişinin aynasıdır.
Fuzuli'nin Oniki İmam'a derin bir sevgisi vardır.
Necef'te Hz. İmam Ali, Kerbela'da Hz. İmam Hüseyin'in türbesinde hizmet etmiştir. Yaşamının çoğunu Kerbela'da, o kutsal topraklar üzerinde geçirmesi, birçok şiirlerinde tasavvuftan kaynaklanan bir sevgiyi, bir üzüntüyü işlemesi, Oniki İmam'a olan sevgisinden kaynaklanmaktadır. Kalbi Ehlibeyt ve Oniki İmam sevgisi ve aşkı ile doludur. Fuzuli'ye göre; Hz. İmam Ali erdemli, gönül bilgisiyle dolu, olgun, yetkin bir kişidir ve Peygamber'den sonra İmam halife olması gereken kimsedir. Bu görüşü benimsemeye, İslam ülkelerinde, mufaddıla 'erdeme bağlı olma' denir. Ona göre Hz. İmam Ali erdem bakımından, bütün halifelerden ve Peygamber'in yakınlarından üstündür.Bu konudaki inancını Hadikatü's-Süedâ ''Mutluların Bahçesi'' adlı yapıtında bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır. Türkçe ve Farsça divanlarında Hz. İmam Ali ve onun soyundan gelen imamlara bağlılığını konu eden birçok şiiri vardır.
Şukr-ı Hudâ ki sâye fekendest ber serem
Ikbâl-i müstedâm-ı tü yâ Murtazâ Ali
Behr-i necât ber heme çün tâat-ı Hudâ
Farzest ihtirâm-ı tü yâ Murtazâ Ali
Manend-i Kâ'be ma'bed-i ins u melâikest
Her câ buved makaam-ı tü yâ Murtazâ Ali
Her lehze miresed be Fuzuli hezâr feyz
Ez han-ı âm-ı lütf-ı tü yâ Murtazâ Ali
***
Yani Fuzuli şöyle demek istemiştir: "Şükür olsun Tanrı'ya ki ya Murtaza Ali, senin daimi ikbalin, başıma gölge salmıştır. Sana hürmet etmek kurtuluş için Tanrı'ya ibadet gibi herkese farzdır. Makamın neresiyse orası, Kâbe gibi insanların, meleklerin ibadethanesidir. Lütfunun umumi ve şamil sofrasından Fuzuli'ye her an binlerce feyz erişmededir."
Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleymana'da övgüler yazmış ve onların ilgilerini üzerinde toplamıştır. Kanuni Sultan Süleyman'ın da kendisine bağladığı dokuz akçe maaş bir süre sonra kesilince, ilgisizlik ve yoksulluk ulu ozanı yürekten yaralamıştır. Bu olay üzerine de dönemin Nişancı Paşasına yazdığı "Şikâyetname" adlı Türkçe mektuplarıyla ayrıca ün kazanmıştır.
***
Hâkir bakma bana kimseden sığınma kemem
Fakir-i Padişah asa geda-yı muhteşemem
Ne mülkü mal bana çarh verse memnunem
Ne mülk ü maldan azade kılsa mahzunem
