Hz.peygamberimizi ağlatan hadiseler...
Ata ibn. Rebâh'tan rivâyet olundu;
''Bir gün Hazret'i Aişe'nin huzuruna çıktım. Ve kendisine;
''Efendimiz'den görmüş olduğun en acâib şeyi bize haber ver, '' dedim.
Hazret'i Aişe, ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu;
''Hangi işi ve hâli acâib değildi ki? Bir gece bana geldi. Benimle beraber yatağa girdi. Hatta tenim onun tenine değdi. Bana;
''Ey Ebû Bekrin kızı! Bırak beni de Rabbime kulluk edeyim!'' dedi. Ben de;
''Sana yakın olmayı severim! Lakin senin isteğini kendi isteğime tercih ederim!'' dedim ve ona izin verdim. Bunun üzerine Efendimiz, kalktı, bir su kırbasının yanına gitti. Abdest aldı, sonra namaza durdu.
Kıyâmda iken Ağlamaya başladı. Hatta göz yaşları göğsünün üzerine aktı.
Sonra rükûya gitti, ağladı.
Sonra secdeye vardı, ağladı.
Sonra secdeden başını kaldırdı ağladı.
O gece hep böyle devam etti.
Efendimiz, sürekli ağladı. Hatta Bilâl gelip, ona namaz için seslenince ezan okuyuncaya kadar ağlaması devam etti. Bunun üzerine kendisine:
''Ya Rasûlallah! Neden ağlıyorsun? Seni ağlatan nedir? Senin geçmiş ve gelecek bütün zellelerin bağışlanmadı mı?'' dedim. Efendimiz, bana;
''Şükreden kul olmayayım mı? Halbu ki, Allâh'ü Te'âlâ;
''Elbette, o göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün ardarda gelişinde, şüphesiz âyetler var vicdanları temiz akıl sahipleri için.
Onlar ki, gerek kıyâm'u kuûdda ve gerek yanları üzerinde hep Allah'ı zikrederler. Ve göklerin, yerin yaratılışında tefekkür ederler: ''Yâ rabbenâ!'' Derler: ''Bunu sen boşuna yaratmadın, sübhânsın. O halde bizleri o ateş azabından koru.'' Âyet'i kerimesini bana indirdi! buyurdular.
***
Namazda ağlaması...
Abdullah bin Şihhiyr'den rivâyet olundu;
''Efendimiz'in huzuruna vardım.
Efendimiz, namaz kılıyordu. İçinde, göğsünde bir fıkırtı vardı; ''ocaktaki'' tencerenin kaynaması gibi, ağlamaktan içi kaynıyordu…''
***
Helâk olan kavimlerin
yerlerinde tefekkür
ve gözyaşı
Efendimiz ve ashâbi, Tebûk'e yöneldiklerinde, Semûd kavminin diyârı olan Hicr'a uğradılar. Efendimiz, ashâbına şöyle seslendi;
''Bu azab görmekte olan kavim içine girmeyin! Ancak ağlar olduğunuz halde, yerlerini gezin! Eğer onların yerlerini gezerken onlardan ibret alıp ağlayamıyorsanız; yerlerine girmeyin! Onlara isâbet eden şey sizlere isâbet etmesin!''
***
Bedir'de ağlaması
Hz.Enes'den rivâyet olundu. Buyurdular ki; Ömer bin Hattab anlattı:
''Bedir günü, Efendimiz müşriklere bakti, onlar bin kişiydiler.Efendimiz'in ashâbı ise, üçyüz onüç kişiydiler. Efendimiz, kıbleye döndüler. Ellerini uzatıp, Rabbına yalvarmaya başladı;
''Allâhım! Bana olan vaadini gerçekleştir. Allâhım! Bana vaadettiğini ver. Allâh'ım eğer bu İslâm topluluğunu helâk edersen, yeryüzünde sana ibâdet olunmayacaktır!''
Efendimiz, uzun bir zaman ellerini ilâhî dergâha açıp dua etmeye devam etti. Hatta elbisesi omuzlarının üzerinden düştü. Ebû Bekir elbisesini alıp tekrâr omuzlarının üzerine koydu. Daha sonra Ebû Bekir, Efendimiz arkasından durup kendisine şöyle dedi:
''Ey Allâh'ın peygamberi! Rabbine bu kadar niyaz ve tazarru ettiğin yeter! Şüphesiz O, sana verdiği vaadini yetine getirecektir!'' dedi. Bunun üzerine Allâh'ü Te'âlâ;
O vakit siz rabbınızdan istimdad ediyordunuz da size:
''Ben işte ardı ardına bin melâike ile imdad ediyordum.'' diye, icabet buyurmuştu.
Meleklerle, Efendimiz'e yardım etti.
İbn-i Abbâs buyurdular:
''Savaş bitip esirler alındığında, Efendimiz, Ebû Bekir ile Hazret'i Ömer'e sordu:
''Bu esirler hakkında ne dersiniz?''
Hazret'i Ebû Bekir;
''Ey Allâh'ın peygamberi bunlar, amca oğulları ve aşiretindirler. Bunlar için karşı taraftan fidye almanı uygun görürüm. Bu hem bizim için bir kuvvet olur. Ve umulur ki bu sâyede Allâh'ü Te'âlâ onlara İslâm'ı hidâyet eder!''
Efendimiz sordular:
''Ey İbn'i Hattab! Senin görüşün nedir?'' Hazret'i Ömer:
''Hayır, Vallâhi! Ya Rasûlallah! Ben, Ebû Bekir'ın görüşünde değilim. Boyunlarını vurmamız için bunları bize teslim etmeni uygun görürüm! Ukayl'ın yerine birinin boynunu vurması için Ali'ye teslim et… Falancayı, falancaya teslim et, falanca kişilerden dolayı bunların boyunlarını vursunlar. Çünkü bu esirler, küfrün önderleri ve ileri gelenleridirler!'' dedi.
Efendimiz, Hazret'i Ebû Bekir'ın görüşünü beğendi, Hazret'i Ömer'in teklifini kabul etmedi.
Sabah olduğunda, Efendimiz, Hazret'i Ebû Bekir'ın oturup ağlamakta olduklarını gördüm. Sordum:
''Ya Rasûlallah! Bana haber ver, sen ve arkadaşin hangi şeyden dolayı ağlıyorsunuz? Eğer ağlanacak bir şey varsa, ben de sizin gibi ağlayayım. Eğer içimde ağlanacak his bulamazsam hiç olmazsa ben de sizin ağlamanıza ağlarım!''
Efendimiz buyurdular;
''Sen de ağla! Arkadaşlarının fidye alıp esirleri bırakmalarından dolayı bana arz olunan şeye ağla! Gerçekten onların azablarının bu ağaçtan daha yakın olduğu bana arz olundu!''
Allâh'ü Te'âlâ şu âyet'i indirdi:
''Eğer Allah'tan bir yazı geçmiş olmasaydı, aldığınız fidyeden dolayı, size mutlak büyük bir azap dokunurdu. Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve hoş olarak yeyin ve Allah'a korunun… Çünkü Allah gafûr'dur, rahîm'dir.''
Böylece Allâh'ü Te'âlâ, ganîmeti onlara helâl kıldı.
