Dünya'ya aldanmayalım...
AKIL; ''İman edenlerle inkârcıları birbirlerinden ayıran en önemli özelliklerdendir.'' Allah'ın iman eden kullarına ait bir özellik olarak yarattığı akıl, kişinin imanı, Allah korkusu ve teslimiyeti ölçüsünde gelişir. Allah korkusu ve samimi iman, kişiye hayatının her anında Allah'ın rızasına uygun hareket etmesini sağlayan bir anlayış kazandırır. Böyle bir kişi vicdanını kullanarak Kuran'a en uygun olan tavrı seçer ve bunun sonucunda tüm hayatına hakim olan bir tavır mükemmelliği elde etmiş olur.
Allah, iman eden kulları üzerindeki bu rahmetini şöyle bildirmiştir:
''Ey iman edenler, Allah'tan korkup sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış furkan verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.'' (Enfal, 29)
İnkâr eden bir kimse ise, ne kadar zeki olursa olsun, iman etmediği sürece, Allah'ın kudretini takdir edebilecek, yaşadığı dünyanın geçiciliğini anlayacak ve bunun sonucunda ne yapması gerektiğini kavrayacak bir akla sahip olamaz. Çünkü akıl, zekadan çok farklıdır; çalışma ve birikimle elde edilemez, matematik problemleri çözerek, karmaşık işlemlerle uğraşarak geliştirilemez. Akıl, sadece Allah'ın dilemesiyle oluşan ve iman edenlere ait bir anlayış ve kavrama gücüdür.
Allah Kuran'ın pek çok ayetinde inkâr edenlerin akıldan yoksun olduklarına dikkat çekmiştir.
Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
''... Ancak inkâr edenler, Allah'a karşı yalan düzüp uyduruyorlar. Onların çoğu akıl erdirmezler.'' (Maide, 103)
''İnkâr edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli haykıran bir hayvan'ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.''
(Bakara, 171)
''Gerçek şu ki, Allah Katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, bir türlü akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir.''
(Enfal, 22)
İnkâr edenlerin, yaşadıkları bu dünyayı gerçek sanıp ahireti unutmalarının ve sadece nefislerinin isteklerini karşılamaya çalışmalarının en önemli sebeplerinden biri, ayetlerde bildirildiği gibi "akıl erdirememeleri"dir. Bu yüzden tüm yaşamlarını bu dünya ile sınırlı sanırlar. Olaylara bakış açıları ve değer yargıları da neredeyse tümüyle dünyaya yöneliktir.Allah Kuran'da bu insanlar için şöyle bildirir:
''Onlar, dünya hayatından yalnızca dışta olanı bilirler. Ahiretten ise, gafil olanlardır. Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre, ecel olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkâr ediyorlar.'' (Rum, 7-8)
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara süslü ve çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. (Al-i İmran, 14)
''Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?'' (Enam, 32)
Başka ayetlerde ise Allah; "Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı dünyayı seviyorsunuz. Ve ahireti terk edip bırakıyorsunuz." (Kıyamet, 20-21) sözleriyle insanların asıl hayatlarını yaşayacakları ahireti gözardı ettiklerini hatırlatmıştır.
Yüksek ilim sahibi, İmam Gazali de bir sözünde bu konuyu hatırlatmış; ''... Dünyadaki hükümdarların ''idarecilerin'' rütbeleri, onların sahip oldukları makamların yanında küçük ve sönük kalır, onlarla kıyas bile edilemez!. Ahiret sultanlığı hakkında Cenab-ı Hakk şöyle buyurur:
"Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk saltanat görürsün." (İnsan, 20)
Cenab-ı Hakk'ın büyük bir saltanat dediği ahiret mülkünü sen de yüce tut!. Sen de çok iyi biliyorsun ki dünya ve içindekiler çok az ve değersiz şeylerdir. Hayat kısa, dünyadaki nimetlerin devamı kısa ve çok azıcık bir süredir.
