Hz Abduulah'ın kahramanlığı...
BEDİR ve UHUD.
Hz.Abdullah b. Cahş'ın Bedirde gösterdiği kahramanlıklardan sonra Uhud'ta bir arayış içinde olduğunu görüyoruz. İlk seriyyede kendisiyle birlikte olan İran Fatihi Sa'd b.Ebi Vakkas'a kulak vermeden önce, Bedirdeki bir mucizesi:
Savaşın şiddetlendiği bir hengâmda Hz.Abdullah'ın kılıcı, kim bilir kaç müşriği hakladık'tan sonra kırılır. Kalkınca ayı ikiye bölen o mübarek el, hemen Hz.Abdullah'a bir hurma dalı uzatır.İmanla dolup taşan Hz. Abdullah, hiç tereddüt etmeden alır. Çünkü boş yere bu el uzanmaz. Ve hurma dalı hemen bir kılıç oluverir. Görülen mucize karşısında Hz. Abdullah, hiç telaşlanma'dan müşrikleri Cehenneme yollamaya devam eder. Çünkü onun için; bütün kâinat O'nun yüzü suyu hürmetine yaratılan Zât'ın elinde, bu türlü hâdiselerin zuhur etmesi gâyet normaldi. Daha sonra bu kılıç atalarımızdan Buğa-i Türki isminde bir komutan tarafından 200 dinara satın alınacaktır.
Bedir esirleri hakkında Hz. Peygamberin kendisi ile istişare ettiği dört kişiden birinin Hz. Abdullah b. Cahş olduğunu da kaydettikten sonra Hz. Sa'd b. Ebi Vakkas'ın sözleri:
''Uhud Harbinde savaşın şiddetlendiği bir anda Abdullah elimden tutup sakin bir yere çekti.'' Dedi ki "Gel sen duâ et ben âmin diyeyim. Ben duâ edeyim sen âmin de"; olur dedim ve şöyle duâ ettim; "Allah'ım! Biraz sonra karşıma çok azılı cengâver bir müşrik çıkart. Kıyasıya dövüşeyim. Sonra onu yenip öldüreyim ve silahıyla eşyasını alayım." Abdullah içten âmin! dedi. Sonra kendisi duâ etti: "Allah'ım! Biraz sonra beni azılı bir cengâver bir müşrikle karşılaştır. Kıyasıya dövüşeyim. Sonra o bana galebe çalsın, öldürsün, burnumu, dudaklarımı, kulaklarımı kessin. Senin karşına çıktığımda bu ne hâl ya Abdullah dediğin zaman, "Senin ve Resûlün için ya Rab" diyeyim. Sen de doğru söyledin diyesin." Hz. Sa'd "onun duâsı benim duamdan çok daha hayırlıydı." dedikten sonra şunu ekliyor: "Çarpışma dindikten sonra Abdullah'ı gördüm. Şehid edilmiş, burnu, kulakları kesilmiş, ipe geçirilmiş ve bir ağacın dalına asılmıştı".
Hz. Abdullah b. Cahş henüz hayatın baharı denecek bir yaşda, yani 40 küsür yaşında, azılı müşrik Ahnes b. Şerik ile kıyasına çarpıştıkdan sonra rakibi tarafından şehid edilerek aradığını bulma rahatlığı içerisinde cennetlere doğru kanat açmıştı.
İhlâsla kalkan elleri boş çevirmeyen yüce Mevlâ, Şehitlerin Sultanı, dayısı Hz. Hamza gibi onu da şehâdet mertebesine yükselterek duasına icabet etmişti. Allah'ın aslanı, dayısı, Hz.Hamza'yı o kadar çok seviyordu ki, mezarda bile ondan ayrılmak istemedi.Fahri Kâinatın mübarek gözyaşlarıyla ıslanan Uhud Şehitliğindeki mezara ikisi beraber konarak, dayısıyla aynı mezarı paylaşmıştı. Birinin ciğerleri çıkarılıp, çiğ çiğ yenmiş, diğerinin burnu, kulakları, dudakları gerdanlık yapılmıştı. Dünyada, aynı çizgide hiç sapmadan yürüyen bu iki yıldız, Kevser Havuzunun başında, havuzun Sahibinin mübarek ellerinden şerbet içmek üzere kucaklaşarak uçmuşlardı. Ne mutlu onlara ve onların izini takip edenlere... Allah, şefaatlarına nail eylesin....
