İslamda ihtikar...
İhtikar: ''İnsanların muhtaç olduğu gıda maddelerini veya diğer eşyayı satın aldıktan sonra, piyasanın yükselmesi yahut kıtlık zuhur etmesi için saklayıp satmaktır.''Bu fiil, İslam dininde haramdır. İmam-ı Azam ve İmam-ı Muhammed'e göre ihtikar, ancak insan ve hayvan yiyeceklerinde cari olur. Ama İmam Ebu Yusuf'a göre, saklanması umuma zarar veren her şeyde cereyan eder.
Aşırı kar elde etmek maksadıyla, halkın muhtaç olduğu eşyayı toplayıp hapsetmek suretiyle piyasaya sun-i darlık meydana getirmek, buhranlı günler gelinceye kadar piyasaya mal çıkarmamak, son derece mazmumdur.
Müslüman tüccarlar için ihtikar çok kötü bir ahlaktır. Müslüman, bu kötü ahlaka kalbinde yer vermemelidir.
Muhtekir hakkındaki hüküm:
İhtikar; satılacak bir şeyi uzun zaman satmayıp hapsetmek olduğuna göre, bu zaman; bir kavle göre bir aydır. Diğer bir kavle görede, kırk gündür. Peygamber (s.a.v) Efendimizden, İbni Ömer (r.a)'ın rivayet buyurduğu hadisi şerifte; hem ihtikar'ın kırk gün olduğu hemde muhtekirin Allah'dan, Allah'ında muhtekirden uzak olduğu haber verilmiştir.
İhtikar Hadisinin meali şöyledir; ''Satılık bir şeyi kırk gün saklayıp satmayan kimse Allah'dan, Allah da ondan uzaktır.Hangi dünya menfeati düşünülür ki, Allah'dan uzak kalmanın karşılığı olabilir?..''
İhtikarın ne kadar kötü bir ticari ahlak olduğunu şu Hadis-i Şeriften daha iyi anlayabiliriz: Satılık bir şeyi kırk gün saklayan kimse o malın tamamını sadaka verse, sadakası günahının kefaretine kafi gelmez.
Doğru tacirin kıyamet günü arşın gölgeinde olduğunu vaad eden İslam dini, başkalarının zararına asla müsaade etmemektedir.Ticareti bir vurgunculuk mesleği değil, normal kazançlarla halka hizmet etme meziyeti olarak getirmiştir.
Basralı tüccardan ibret:
Hz. Ali (r.a) ''kırk gün ihtikar edenin kalbi kararır buyurmuştur.''
Selefi Salihin Efendilerimizden biri, Basrada ki ortağına bir gemi yükü nohut gönderdi.Ve malı teslim aldığı gün satmasını da emretti.Gemi Basra'ya varıp ortağı malı teslim alınca, ertesi cumaya kadar beklemesi halinde iki misli kar edeceğini biliyordu ve öyle yaptı. Sonrada durumu malı gönderen ortağına rapor etti.O zat raporu görünce çok üzüldü ve şu cevabı yazdı:
''Biz dinimizin selametiyle beraber az bir ticarete kanaat eder, dinimizden bir şeyin gitmesiyle ticaretin fazlasindan hoşlanmayiz. Sen benim üzerime büyük bir cinayet işledin. Derhal o malin tutari olan paranin tamamini Basra fukarasina tasadduk et.Ta ki böylece yaptigin ihtikarin günahindan kurtulmuş olmamiz ümid olunsun. (Ihya-ü Ulum)
Hz. Gazali'nin zikr ettiği şu kıssa ticari ahlakın taban ve tavanını bütün inceliği ile anlatıyor kanaatindeyiz. İşte kamil mü'min böyle olur. Maddi menfeatlerle dininden fedakarlık yapmayı düşünmez. Dini ile dünyasının ortasında kaldığı zaman, dinini dünyasına tercih eder. İmanda bu dereceye erenlerin dünyevi meşguliyetleri dahi, dini bir mahiyet kazandığından nafile ibadet sayılır.
Nitekim Peygamber (s.a.v) Efendimiz; ''Bir kimse gıda maddelerini toplayıp günün piyasasına göre satsa onu tasadduk etmiş gibi olur'' buyurmuştur.Bu ölçüleri yaşayabilen bir mü'min haline gelmek, hayatta en
yüksek tekamül ve bahtiyarlıktır. Asırlarca evvel Arabi metinlere yazılmış sağlam dini kaynaklardan, denizden inci çıkarırcasına elde edilen şu hakikatler, bu tekamül ve bahtiyarlığın altın basamaklarıdır. Ne var ki insanoğlu çoğu zaman dünya renkleri ve cazibeleri içinde kendini öyle unutur ki, bütün fırsatlar ve imkanlar önüne çıkar da görmez ve kullanamaz.
