Vakıflarımız...
Vakıf; ''Belirli bir mülkün kendisinden yada gelirinden yararlanma hakkının mülk sahibi tarafından, belirli bir amaçla, ama belirli bir süreyle sınırlı olmaksızın kamuya ''Halka'' bırakılması anlamında kullanılan bir terimdir.''
Vakıfların tarihçesi:
İslam tarihinde ilk vakfın Hz. Muhammed (S.A.V) tarafından Medine de kurulduğu kabul edilir.
Bu tarihte peygamberimiz, kendine ait yedi hurma bahçesini Müslümanların savunmaları için Fedek hurmalığını da yiyeceği tükenen yolcular için bağışlayıp vakfettiği, bilinmektedir.
''Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe eremezsiniz'' ayetinin gelişinden sonra, Ebû Talha adlı Sahabinin Rasulûllâh'a gelerek ''Bayraha'' adındaki çok sevdiği bahçesini Allah rızası için hayra tahsis etmek istediğini bildirmesi üzerine, Hazreti Peygamber'in ona, bu bahçeyi akrabalarına bağışlaması tavsiyesinde bulunduğu bilinmektedir.
Osmanlı döneminde bu tür vakıflara ''ZÜRRİ'' vakıflar denmektedir.Bu da; aile vakıflarının oluşmasında başlangıç olarak kabul edilmekte ve yardım anlayışının çocuklarım, ailem diye başlayıp halkayı genişleterek bütün insanlık aleminin yararına kadar ulaşan ihtiyaçları karşılama silsilesinin dayanağını oluşturduğu da bir gerçektir.
Müslüman Türk devletlerinde vakıflar kentleşme sürecine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Şöyle ki ilk önce yapılan cami, medrese, imaret ve diğer külliyelerin çevresi kısa sürede gelen göçlerle Türk kentleri ve yerleşim alanları haline gelmiş, göçmenlerin yerleşik hayata geçinceye kadar iaşe ve ibadelerinin bu külliyelerdeki imaretlerden karşılanması özellikle Rumeli'nin Türkleşmesi ve İslamlaşmasına büyük katkı sağlamış ve teşvik etmiştir.
Osmanlı döneminde;1826 yılına kadar Vakıflar 3 ana grupta toplanmaktaydı. Bunlar;
Evkafı Kadîme: Osmanlı devletinden önceki İslâm devletlerince kurulan, var olanlar ve varlıklarını sürdüren Vakıflar.
Evkafı İrsadiye: Mîri arazinin temliki suretiyle kurulan Vakıflar,
Evkafı Sahiha-i Lâzıme: Hayırsever kimselerin, sırf kendi mülklerinden ayırarak tesis ettikleri Vakıflardır.
İslâm dünyasındaki Vakıflarla ilgili en büyük gelişme Selçuklu ve Osmanlı devletleri zamanında yaşanmıştır. Vakıfların yaygınlaşıp çoğalmasında ''İnsanların en hayırlısı insanlara yararlı ve yardımcı olan, malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan
(Vakfedilen), Vakfın en hayırlısı halkın en çok ihtiyaç duyduğu şeyi karşılayandır, '' anlayışının hakim olması en büyük etkendir.
Vakıfların faaliyet alanı içersinde; ''Camiler, Mektep ve Medrese, Kütüphane, Tekke ve Zaviye, Darülaceze, Hastane, İmaret, Kervansaray, Han-Hamam, Çeşme ve Sebil, Su yolları, Yol ve Köprüler, Deniz feneri, Liman, Kale, İstihkâm, Spor alanları, Mesire yerleri gibi bilinenlerin dışında, bana ilginç gelen ve yeni Vakıf olduğum bilgilerle edindiğim bazı Vakıf isimleri aşağıya sıralanmıştır.
''Dul kadın ve kimsesiz çocuklar için bakım evleri,
Alış verişte alıcıların aldanmasını önlemek için çarşı ve pazarlarda, ölçü ve tartı yerleri,
Öksüz çocuklara süt anne tutma,
Yoksul kızlara çeyiz hazırlama ve düğünlerini yapma,
Çalışamayan yaşlı ve sakat, meslek ve sanat erbaplarına yardım etme,
Evlatlık, köle ve cariyelerin hizmetinde oldukları kişi ya da aile tarafından eziyet edilip, hırpalanmalarını önlemek ve kırdıkları eşyaları tazmin etmeye,
İslah edilmiş koyun haneler kurmak,
Yetimlere aylık bağlamak,
Askeri donatma,
Kışın geçit vermez dağlara ve vadilere sığınak yapmak,
Köle ve esirleri hürriyetlerine kavuşturma,
Yollarda halkı rahatsız eden, sağlığa zararlı pislik ve balgam gibi şeylerin üstünü külle kapatıp, temizlemek,
Kış aylarında aç kalan hasta, garip kuşları besleme ve tedavi etme,
Sahipsiz kedi ve köpekleri doyurma, Şehirlerde sokakları aydınlatmak için kandılcıler tutmak, Cadde ve sokak güvenliğini sağlayacak bekçi ve kolluk kuvvetleri tutmak gibi birçok Vakfın varlığından bahsedilmektedir.''
Türk toplum hayatını yakından tanıyan tarihçi ''Ohsson'';
''Kur'an, Türkleri dünyanın en hayır ve insan sever milleti haline getirmiştir'' derken, 18 nci asırda sadece İstanbul'da 30 binden daha fazla insanın yemeklerini imaretlerde yediğini kaydettiği belirtilmektedir''.
Sultan II. Mahmut tarafından 1826 yılında Evkâfı Hümayun nezareti kurulmuştur. O döneme kadar işler durumda olan vakıflar; Vakıf kurucularının belirlediği esaslar doğrultusunda idare ediliyordu. Vakıf Yönetimini Mütevelli, denetimini de Nazır yürütürdü. 1774'de I. Abdülhamit, Hamidiye teşkilatini kurarak bir süre sonra teşkilatin başarili olmasi nedeniyle, Hümayunla Bostancı başı evkaf nezaretleri de buraya bağlandı. 1788'de III.Mustafa'nın kurduğu Laleli ve Mülhakâtı Vakıfları ile diğerleri birleştirilip, Padişahların kurdukları Vakıflar için Merkeziyetçi bir uygulama başlatıldı.
1861 yılına kadar bütün Vakıflar Evkafı Hümayun nezaretine bağlandı.1863'de yeni bir düzenleme, 1879'da idari düzenlemeler yapılmış, 1921 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkartılan Teşkilatı Esasiye Kanunu ile, Şer'iye ve Evkaf Vekaletine bağlanmış olan Vakıflar, 3 Mart 1924'de bu Vekalet Bakanlık kaldırılarak, Başbakanlığa bağlı bir Umum Genel Müdürlük haline getirilmiştir.
