Kanuni'nin Fransa Kralına mektubu...
KANUNİ, azamet ve haşmetini ifade eden mektubunu, Fransa Kralı
I.Faransuva'ya yazmıştı:
''Ben ki, Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Karaman ve Rum'un ve Dulkadir Vilayetinin Diyarbekir'in ve Azerbaycan'ın ve Acemin ve Şam ve Haleb'in ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve ecdadımın fethettikleri daha birçok diyarın Sultanı ve Padişahı Sultan ''Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım''; sen ki, Frençe Vilayetinin kralı Françeskosun....''
Babası Yavuz Sultan Selim'in aksine Kanûnî, İmparatorluğun Avrupa'da genişletilmesi siyasetini gütmüştü.Belgrad'ın tekrar alınışı, Rodos'un ele geçirilmesi, Fransız Kralı
I.François'in Charles Quint'in elinden kurtarılması için
Kanûnî'ye elçi göndermesi ve bu sebeple yapılan deniz ve kara harekâtı, Macaristan seferi, Mohaç meydan muharebesi, Budin'in fethi, İkinci Macaristan seferi ve Viyana'nın kuşatılması, üçüncü Macaristan ve Alman seferleri hep bu siyasetin sonucu idi. Bu arada doğu da ihmal edilmemiş, İran ve Bağdat seferleri yapılmış, Kızıl Deniz'den Hint'e kadar her yere donanmalar gönderilmiş, Aden ve Yemen de İmparatorluk sınırları içine alınmıştı.
Osmanlı tarihinin en ünlü simaları da Kanunî Sultan Süleyman'ın saltanatına rastlayan bu altın çağda görülmüştü.Hükümdar olduğu devirde Mimar Koca Sinan, Fuzûli, Bakî gibi büyük sanatkarlar yetiştiği gibi, Barbaros Hayreddin Paşa gibi kahramanlar.Piri Mehmet Paşa, Sokullu Mehmet Paşa gibi büyük devlet adamları da yetişmişti.
Kanûnî'nin eşsiz veziri Piri Mehmet Paşa, ona :''Padişahim; Avrupa'nın kapısı Belgrat, Akdeniz'in kilidi de Rodos'tur.!'' Dediği zaman Kanuni, Vezirinin işaret ettiği yerleri almaya karar verdi.
1521 yılında Belgrad'ı, 1522'de de Sen Jan Şövalyelerinin elinde bulunan Rodos Adasini fethetti. Bu fetihlerden sonra vezirlige Makbul İbrahim Paşayı getirdi. Kanûnî Süleyman'ın en büyük seferi ''Mohaç Savaşıdır.''Kanûnî, Macaristan'ı zaptetmek üzere dört yüz bin kişilik Türk ordusu bütün haşmetiyle Avrupa'ya girdi. ''Müttefik bir haçlı ordusu Mohaç Ovasında Türk Ordusunu beklemekte idi.''
29 Ağustos 1526 tarihinde Türk Ordusu, aynı yerde harp düzenine girdi.''Güneş henüz doğmuştu.
Bir ezan sesi, bütün orduyu ayağa kaldırdı. Hepsi kıbleye dönerek, namaza durdu.'' Renk renk ve çeşit çeşit kavuklu dört yüz bin Türk askeri, zümrüt yüzlü bu ovada açmış çiçeklere benziyordu.Tanrı huzurunda bir huşu içinde namaz kılan askerler, diz çöküp ellerini göğe kaldırarak Cenabı Haktan zafer niyaz ettiler.Namazdan sonra Kanûnî Süleyman parlak bir zırh giymiş olduğu halde otağının önüne konulmuş tahtına oturdu. Bu anda padişahın ''dokuz tuğu'' açıldı.Bundan sonra da tekbirlerle sancak açılarak alemdarlar etrafı sardılar.
Bundan sonra saflar arasından en yaşlı bir asker tahtın önüne gelip diz çöktükten sonra Padişaha karşı: ''Padişahım, dünyada harpten şerefli ne var?'' diye bağırdı. Sözü söyleyen yaşlı asker yerine döndüğü zaman ordunun büyük bir çoğunluğunu teşkil eden sipahiler atlarından indiler.Ellerindeki palalarını yere koyup üzerine bastılar, sonra palalarını kından çıkarıp hep bir ağızdan; ''Padişahım, din-i millet uğruna baş vermeğe geldik, hazırız!'' diye bağırdılar.
Bu merasim bittikten sonra Kanûnî taarruz emrini verdi. Taarruz başlamadan önce mehter takımı cenk havaları çalmaya başladı.Taarruz esnasında ilk defa Azaplar, bunların arkasından da yeniçeriler hücuma kalktılar.Macar Kralı Lui de ağır Macar süvarileriyle karşı taarruza geçti. Düşmanı içeri çekip bir anda cep içine aldılar. Bu anda sağ ve sol kanatlardaki sipahiler müttefik ordusunu sarıverdiler. Kanlı bir savaş başladı.
Bu anda Macar Kralı Lui de öldü. Bütün ordu perişan olup, bir kısmı da esir düştü. Mohaç seferi iki saat sürdü.Kanûnî, Mohaç Seferiyle bütün Macaristan'ı fethetti. Alman İmparatoru Şarlken'in kardeşi Ferdinand, Macaristan topraklarına taarruza geçti. Bunun üzerine Kanûnî, 1529 tarihinde büyük bir ordu ile Almanların üzerine yürüdü.Karşısında bir ordu görmeyince Viyana şehrini kuşattı. Fakat ağır toplar getirmediğinden dolayı Viyana şehri alınamadı.
Kanûnî Sultan Süleyman Hân,
7 Eylül 1566 Cumartesi, günü sabaha karşı harp alanındaki otağında top sesleri, kılıç şakırtıları, kös gümbürtüleri ve mehter növbetleri arasında son nefesini verirken Zigetver Kalesi düşmek üzere idi.
Bu nedenle büyük Sadrâzam Sokullu Mehmet Paşa, cihan padişahının vefat haberini askerden sakladı. Bu işlem sırasında hazır bulunan Hünkâr Başimamı Derviş Efendi dinî görevleri yerine getirdi.Ve üç kıtaya hükmeden koca imparatorluğun büyük padişahı, tesadüfün garip bir cilvesiyle üç ayrı yerde kılınan üç cenaze namazı sonunda İstanbul'da adını taşıyan caminin yanındaki türbesinde ebedî istirahatgâhına tevdi olundu.
